“An”ı fark etmek
Kapıdan içeri yürüyerek giriyorum. Sol tarafımda giriş bankosu, az ötede kartımı okutarak geçeceğim ışıklı turnike ve ben turnikenin önündeyim. Hes kodumu bankonun içindeki görevliye gösteriyorum. Elindeki Ipad ile telefonumdaki hes kodumu okuyor. Kartımı okutarak turnikeden geçiyorum. Sol tarafımda camdan yapılmış minik görüşme odaları… Sağ tarafımda ise devasa bir camla ayrılmış spor salonunun yan tarafı. Yürüyerek koridoru geçiyorum. Merdivenlerden inerek kadınların soyunma odasına giriyorum. İçerde sıra sıra banklar, yan yana dizilmiş, gri ve kırmızı renkte boyanmış elbiselerimizi bırakmak için dolaplar var. Kırmızı renkli bir dolaba yöneliyorum. Üzerimi değiştirip spor yapmak için spor kıyafetlerimi giyiyorum. Yanıma kocaman bir şişe su almayı ihmal etmiyorum. Dolabımın kapağını kapatıp kartımla kilitliyorum. Merdivenlerden çıkıyorum. Devasa pencerelerin önünde sıralanmış koşu bantlarının birinin üzerine çıkıyorum. Yürümek için koşu bantlarının üzerindeki ışıklı tablodan hız ayarı yapıyorum. Ve başlıyorum usul usul yürümeye. Bu arada da “an”ı fark etmek adına da kendi kendime düşüncelere dalıyorum. Yürürken neler hissediyorum? Sadece yürümeye odaklanıp vücudumda nasıl bir farkındalık yaşayacağım düşüncesindeyim? Yaşarken farkında olmakla ilgili çalışmalarımı sürdürüyorum. Bugünkü yürüyüşte bakalım neler hissedeceğim? Her yeni çalışmada daha önce fark etmediğim birçok hissi deneyimliyorum. Yürümeye odaklanmaya devam ediyorum.
Yürümek…
Yürümeye başlarken önce bir ayağımızı öne uzatıyoruz, topuk sonra tabanımızı yere basıyoruz. Sonra diğer ayağımızı adım attığımız ayağımızın biraz ilerisine basarak yürümeyi başlatıyoruz. Sağ, sol, sağ, sol. Çocukluğumuzda yürürken ritim tutardık, onu hatırlıyorum. Bastığım yer kayıyor, ben yerimde adımlarımı atarak yürümeye devam ediyorum. Tempolu yürümeye başladığımda bacaklarımdan kasıklarıma doğru hafif gerginlik hissediyorum. Daha önce fark etmemişim. Belki de uzun zamandır yürüyüş yapmadığım için kaslarım hamlamıştır, diye düşünüyorum. Yürümeye devam ediyorum. Karnımdan yukarı doğru bir ısınma ve canlanma hissediyorum. Sırtımdan hafifçe terlediğimi fark ettim. Kollarımla iki taraftan bandın tutamaklarını tutuyorum düşünürken dalıp ayağımın burkulmasını önlemek ve düşmemek için.
Açık alanda yürüsem daha farklı şeyler hissederdim sanıyorum. Burada bir makinenin üzerindeyim ve beden kontrolüme dikkat etmeliyim. Yürürken önce sakin ve yavaştım. Gittikçe hızlanmaya ve sert adımlar atmaya başladım. Kalbimin hızla çarpmasını hissediyorum. Demek ki tempom hızlanmış. Bu hızı devam ettirdikçe daha fazla terliyorum ve ayaklarım ayakkabılarımın içinde sanki büyüyor. Yere basarken ilk bastıklarım gibi değil, narin ve zariflikten çıkmış lap lap basıyorum. Sanki elimizdeki bir şeyi duvara şap şap yapıştırıyorum hissi oluşuyor. Koşu bandı da sarsılıyor. Çok yüksek tempoda değilim ama yine de sarsılıyorum. Boynumdan başıma doğru bir sıcaklık ve kulaklarımdan dışarıya sanki ateşler çıkıyor. Çok enteresan, daha önce hiç böyle bir durum hissetmemiştim. Yarım saat kadar yürümüşüm. Sonra ışıklı panodan tempoyu azaltarak yürüyüşü sonlandırıyorum. Ani duruşların kalp sağlığı için tehlikeli olduğunu öğrenmiştim. Beş dakika kadar orta hızda ve yavaş yürüyüşle koşu bandı deneyimim bitiyor. Yavaşladığımda üzerimde büyük bir rahatlama hissi, nefesim hızlıdan normale dönmüş durumda. Kendimi çok keyifli hissediyorum. Geçen sene ayağımda topuk dikeni oluşmuştu. Yürürken canım çok acıyordu. Neyse ki tedavi ile iyileştim. Yürürken ayağındaki ayakkabının da rahat olması çok önemli. Eğer ayağını sıkıyorsa veya bir batma varsa çok kötü. Ne demişler ayakkabın darsa dünya geniş olsa sana ne? Ayakkabın rahat, dünyan rahat.