Yeryüzü Mandalası
Analitik Psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung ve Hindolog Wilhelm Heauer’in 1932 yılında Zürih’teki Psikoloji Kulübünde Kundalini Yoga üzerine verilen seminerlerdeki çakraların psikolojik ve sembolik açıdan incelemelerinin de yer aldığı Kundalini Yoga Psikolojisi kitabında bahsedilen Muladhara Çakra hakkında alıntılar:
“Muladhara çakrasına dair yapılan betimlemede, Hauer yeryüzünün karesi veya mandalası’ ifadesini kullanmıştır.”
“Yeryüzü mandalasının içerisindeyiz. Ve muladhara için söylediğimiz her şey bu dünyada geçerlidir.”
“Muladhara da elbette, hepimizin makul ve saygın insanlar olduğumuz, kiminin dediği gibi ayak uydurmuş bireyler olduğumuz bu bilinçli dünyada her şey sorunsuz işler: öğle yemeğine çıkacağız, randevularımıza gideceğiz; belirli ülkelerin tamamen normal vatandaşlarıyız. Birtakım yükümlülükler altındayız ve nevrotikleşmeden bunlardan kolayca kaçamayız; görevlerimizi yerine getirmeliyiz. Yani hepimiz kökteyiz, kök desteğimizin üzerindeyiz (Kök desteği muladharanın birebir çevirisidir.)“
“Kökleri oluşturan muladharanın üzerinde durduğumuz yeryüzü olduğunu varsayarsak, bu zorunlu olarak bilinçli dünyamız olduğu anlamına gelir çünkü işte burada, yeryüzü üzerinde duruyoruz ve işte yeryüzünün dört köşesi de burada.“
“Biz bu 3 boyutlu uzaydayken, mantıklı konuşup görünürde anlamlı şeyler yaparken birey değiliz, yalnızca denizdeki balıklarız. Yalnızca zaman zaman bir sonraki çakraya dair bir kuşku/önsezi duyarız. Kimi insanlara Pazar sabahları yahut yılda bir gün, sözgelimi Kutsal Cuma gününde bir şey olur; kiliseye gitmek için hafif bir dürtü hissederler. Birçokları ise daha ziyade dağlara, doğaya, daha başka türden bir duygu hissettikleri bir yere gitme dürtüsü duyar. Uyuyan güzelin hafifçe sarsılmasıdır bu; bilinçdışındaki sıçramalarla açıklanamayacak bir şey. Alttan gelen tuhaf bir dürtü onları sıradan olmayan bir şeyler yapmaya zorlar. Öyleyse kendiliğin, psikolojik ben-dışının uykuda olduğu yerin dünyadaki en sıradan yer olduğunu söyleyebiliriz- bir tren istasyonu, bir sinema salonu, aile, meslekle alakalı bir yer- orası tanrıların uyuduğu yerdir, orada yalnızca akılcıyızdır yahut bilinçsiz hayvanların akılcı olduğu kadar akılcıyızdır. Muladharadır bu.”
Muladhara sembol yorumu:
Muladharanın özelliği yeryüzünün sembolü olmasıdır; ortadaki kare yeryüzüdür, fil ise taşıyıcı güçtür, psişik enerjidir yahut libidodur. Sonra kök desteği anlamına gelen muladhara sözcüğü bu yeryüzündeki kişisel bedensel varoluşumuz olan varlığımızın köklerinin olduğu bölgede olduğumuzu gösterir. Bir başka mühim özellik ise tanrıların uykuda olmasıdır: linga, tohumdan ibarettir ve uyuyan güzel Kundalini henüz meydana gelmemiş bir dünyanın olasılığıdır.
Şişinme Durumu
- Esasında parçası olduğumuz doğrudur, çünkü o zaman biz tanrıları barındıran şey oluruz; onlar içimizde birer tohumlardır, çünkü o zaman biz tanrıları barındıran şey oluruz; onlar içimizde birer tohumdur, muladharadaki tohumlardır ve hareket etmeye başladıklarında doğal olarak bizi sarsan, hatta sarsıntısıyla evlerimizi yıkan bir deprem etkisi yaratırlar. Bu sarsıntı başladığında ona kapılırız ve elbette yukarı doğru hareket ettiğimizi sanırız. Fakat kişi uçuyor mu yoksa onu kaldıran bir dalga yahut büyük bir rüzgâr mı, elbette çok fark eder.
- Uçmak kişinin kendi faaliyetidir ve uçan kişi sağ salim inebilir; oysa yukarı doğru bir harekete kapıldığında, kendi kontrolünde değildir bu ve bir süre sonra pek kötü bir şekilde yere indirilecektir- o halde bu bir felaket anlamına gelir. Dolayısıyla görüyorsunuz, insanın bu tecrübelerle kendini özdeşleştirmesi akıllıca değildir; bunları insanlık aleminin dışındalarmış gibi ele almak gerekir. En güvenli yol budur ve bu mutlak surette gereklidir. Aksi takdirde şişmeye maruz kalırsınız ve şişme deliliğin küçük bir biçimidir, delilik yerine kullanılan hafifletilmiş bir terimdir. Eğer patlayacağınız noktaya kadar şişerseniz, bu da şizofrenidir.
- Pekâlâ, dediğim gibi entelekhianızı tamamlamayı başarırsanız, o filiz topraktan çıkacaktır; yani bu dünya Hinduların deyimiyle Maya dünyası- ile bağlarınızı koparma olasılığı ki bu da bir tür kişiliksizleşmedir. Çünkü muladharada hepimiz aynıyız. Köklere dolanmış durumdayız, hatta bizlerde kökleriz. Kökler yaparız, kökler oluruz, toprağa kök salarız; bizim için kaçış yoktur, çünkü yaşadığımız sürece orada kalmak zorundayız. Kendimizi yücelteceğimiz ve kılsız tüysüz safi ruhani bir varlık olabileceğimiz fikri bir şişmedir. Üzgünüm bu mümkün değil, hiçbir anlamı da yok. Bu nedenle yeni bir düzen icat etmeli ve kişi-üstü olandan söz etmeliyiz. Başka çağlar aynı şey için başka başka terimler icat edilebilir.
Dr. Jung’dan bize tavsiyeler
- “Bu dünyaya inanmak, kök salmak, elinizden gelenin en iyisini yapmak mecburiyetindesiniz; en absürt şeylere, sözgelimi, bu dünyanın katiyetine, falanca antlaşmanın müthiş önem taşıdığına inanmanız gerekse bile.“
- “Tamamen beyhude olabilir, fakat yalnızca anlaşmanın altına imza atmanız ve böylece bir iz bırakmış olmak uğruna buna inanmalı, adeta dini bir inanç haline getirmelisiniz. Çünkü bu dünyada var olmuş olduğunuzu, bir şeyler olmuş olduğunu gösteren bir iz bırakmalısınız. Böyle bir şey olmazsa kendinizi gerçekleştirmiş olursunuz; yaşam tohumu, onu havada asılı tutan kalın bir hava tabakasına düşmüş olur. Yere hiç değmedi, o yüzden bitki de üretemedi. Fakat içinde yaşadığınız gerçekliğe dokunur ve iz bırakırsanız, birkaç on yılda burada kalırsanız kişi-üstü süreç başlayabilir. Görüyorsunuz, filiz yerden topraktan çıkmalıdır, fakat kişisel kıvılcım yere düşmemişse, oradan hiçbir şey çıkmayacaktır, ne linga ne de kundalini; zira hala önceki sonsuzlukta kalmaktasınız.”