“Başka Çıkış Yolumuz Yok”
Yapraklar gibi savruluyoruz bugünlerde… Hepimiz kötücül insanların yaptıklarını gördükçe, izledikçe, şahit oldukça, umutsuzluğa, çaresizliğe, karamsarlığa, boşluğa ve anlamsızlığa yol alıyoruz ne yazık ki… Oysa insanoğlu içinde sevgi ve merhamet duygusuyla doğar dünyaya… Bugünlerde Hobbes’un o meşhur sözünü –“İnsan, insanın kurdudur”- Sartre’ın “İnsan, diğer insanın cehennemidir” ini düşünüyorum. Bu dünyada güçlü olan kazanır ezberini ve dahi “İyilikten maraz doğar” diye hayatımızın belli dönemlerine sirayet eden atasözünü düşünüyorum. Evirip çevirip felsefeyi, kadim bilgiyi, dini, kaderi, özgür iradeyi, toplumsal dönüşümü, sebebiyet veren sistemleri, şahısları, her şeyi, her şeyi… Batı psikolojisinin bizi sürüklediği bu “bencil, yalnız ve hedonist” dünyaya kolay teslim olmamalıyız öyle…
Günün sonunda varoluşsal sancılar ve dayanacak nokta bulamama, ardı sıra meydana gelen felaketler karşısındaki acizliğimizden mütevellit bir post nihilist, belki post hümanist bir hâl almamak, direnmek ciddi anlamda zor. Ne var ki bizler içimizdeki iyiliği büyütmeliyiz. Bazen kötülük gerçekten onu durduramadığımız için artar, sessiz kalıp görmezden geldiğimizde güçlenir kötülük… Ancak bir yandan da iyi şeyleri yeniden çoğaltmalıyız ve hatta çeşitli mecralarda paylamalıyız.
Çocuklarımız iyiliğe şahit olmalı… Kelebeğe, kaplumbağaya su içeren eli görmeli, izlemeli, yangını avuç avuç su ile söndürmeye çalışanı, bu dünyada iyilerin varlığını bilmeli çocuklarımız… Selamlaşmalı, yardımlaşmalı, gönül almalı, hemhâl olmalı, sahip olduğumuz o güzel değerlere yeniden tutunmalıyız. Bizi biz yapan ne varsa aktarmayı görev bilmeli, yeni kuşaklara, “insan, insanın kurdu değil belki de yurdu” diyebilmeliyiz. Ve eninde sonunda içinde sevgi olan kazanacak güçlü olan değil. Bunu biraz buradan okumalı, varoluşumuzun bir anlamı olduğunu bilmeli, hayatlara dokunmalı, iyi bildiğimiz ne varsa anlatmalıyız… Hasılıkelam sevdiğim bir yazarın da dediği gibi; “Fabrika ayarlarımıza dönmeliyiz, başka çıkış yolumuz yok.”