Dereotlu far
Kadın odaya girer girmez çantasını yatağın üzerine fırlattı. Oda havasız ve karanlıktı. Ruh hali de böyleydi. Biri ruhunun üzerine kapıyı, pencereyi, perdeyi kapatmış, onu kör kuyularda ışıksız bırakmıştı sanki. Biri mi? Yok, yok biri değil. Bunu yapsa yapsa kendi kendine yapardı. Başkasının eline kolay kolay ruhunu öylece bırakacak biri değildi. Tüm bunları odanın kapısından siyah perdelerle kapatılmış pencerenin önüne gidene kadar düşünmüştü. Üç adımlık düşündü yani.
Perdeleri açtı ve fakat içeri dolan fazla ışık da onu rahatsız etti. Ruhunun bu kadar aydınlığı kaldıracak da hali yoktu. Perdeleri biraz aralık şekilde yeniden düzeltti.
Yatağın üzerine yığılırcasına oturup aynadan kendine baktı. Bu sabah evden ayrılırken makyajını tazelememişti. Ev derken müşterinin evi… Herif kasaptı, leş gibi ceset kokuyordu. Her Çarşamba aynı terane. Seks yapmadan önce insan bir duş almaz mıydı? Almıyordu ayı. Ulan anladık sen ceset kokuyorsun da banyon neden leş gibi pastırma kokuyor? Gece ayrı sabah ayrı midesi ağzına gelmişti ama yine de sahte inlemelerin bastırdığı bir şey vardı. Yüzüne karşı şöyle kusmak vardı ya… Adam mı? Adam bu arada şey yapıyordu. Şey… Hah buldum. Şu dünyada kadına kadınlığını tek hissettirebilecek olan “erkek”in kendisi olduğunu sanarak gel gitlerdeydi.
Neyse öyle işte gece 4’te evden çıkarken de pastırmalı banyoya girmektense makyajsız dönerdi eve. Çünkü kasap bey, yatağında biri varken uyuyamıyordu. Kasap da olsa “seviştiğim kadınlarla uyumam” sendromu oluyor demek ki insanın… Sendrom mu? Ay bu köylüde de mi var sendrom. Ben sadece beyaz yakalı plaza çalışanlarının parsellediği bir sözcük sanıyordum bunu. Maaşının son kuruşunu starbucks’a vermeyen beyaz yakalı da ne bileyim…
Ayağa kalkıp makyajının kalanını temizlemek üzere aynanın önüne yaklaşırken düşünmüştü tüm bunları da. Yani bir buçuk adımlık düşündü.
Aynada göz kapaklarındaki hiiiç sevmediği “kan kırmızı”sı farı silerken bunları kasap için sürdüğünü hatırladı. Adam gelirken bu farı sürmesini istiyordu. Mesleki deformasyon işte…
“Orospu da olsam biraz daha seçici olamaz mıydım?” diye geçirdi içinden. Hatta belki istediğim farı bile sürerim. Sürerim kız, valla sürerim. Biraz daha yorgun gözlerinin içine daldı aynada ve işte gelen ikinci radikal kararıydı günün. Aynen de böyle yapacaktı. Artık kasaplarla seks yapmayacaktı. Evet, belki manav olabilirdi. Manav olurdu, evet. Dereotu kokusundan da hoşlanıyordu hem. Annesinin dereotlu poğaçalarını hatırlatıyordu bu koku ona. Evet, evet işte aynen böyle yapacaktı. Manavları kasaplara tercih edecek ve en sevdiği farı sürecekti. Hatta yeşil bile sürerdi be. Ya da ceset kırmızısı olmayan herhangi bir renk. İşte tüm bunların hepsi toplamda dört buçuk adımda düşünülmüştü. Kitap mı yazsam ay: “Dört buçuk adımda hayatının kontrolünü eline almak.” E illa elimize bir şey alacaksak…
Görsel: Adam Gillespie Artwork