theme-sticky-logo-alt

Kundalini Yoga Psikolojisi: Muladhara

Kökleri oluşturan muladharanın üzerinde durduğumuz yeryüzü olduğunu varsayarsak, bu zorunlu olarak muladharanın bilinçli dünyamız olduğu anlamına gelir. Çünkü işte burada, yeryüzü üzerinde duruyoruz ve işte yeryüzünün dört köşesi de burada. Yeryüzü mandalasının içindeyiz. Ve muladhara için söylediğimiz her şey bu dünya için geçerlidir. Öyle bir yer ki; insanlık dürtülerin, içgüdülerin, bilinçdışının, participation mystique’in kurbanı oluyor. Karanlık ve bilinçsiz bir yer bura. Muladharanın psikolojik yeri apış arasıdır.

 

“Şeylerin kökünü tutan cakra. Yeryüzünün yaratıcı erkek ve kadın gücünün bölgesidir, […] dünyanın temelidir” Hauer.
Hauer, muladhara çakrasını şöyle betimlemiştir:

 

“Burada yine yoni ve linga var ve Kundalini burada uyur. Yoni kırmızıdır, linga ise koyu kahverengi, erotik hayatın dolu dolu bir sembolüdür bu. Kalp merkezindeki sajna) kırmızıdan daha farklı bir kırmızıdır bu; orda erotik yaşam daha yüksek bir manadadır, burada ise gerçek, dünyevi manasında”

“… Öyleyse kendiliğin, psikolojik ben-dışının uykuda olduğu yerin dünyadaki en sıradan yer olduğunu söyleyebiliriz-bir tren istasyonu, bir sinema salonu, aile, meslekle alakalı bir yer-orası tanrılarin uyuduğu yerdir, orada yalnızca akılcıyızdır yahut bilinçsiz hayvanların akıla olduğu kadar akılcıyızdır. Muladharadır bu.”

Muladhara burasıdır, yeryüzündeki yaşamdır ve burada tanrı uyumaktadır. Ardından bilinçdışına gidersiniz ve bu öncekinden daha yüksek bir durum olarak anlaşılır. Zira orada başka türlü bir hayata yaklaşırsınız. Orada yalnızca uyandırılmış olan Kundalini sayesinde hareket edersiniz.
Muladhara dünyasına bambaşka bir bakış açısıyla bakmamızı sağlayabilen uyuyan tanrılar yahut bir tohum vardır; böylece muladharayı her şeyin başladığı sandığın en dibine yerleştirebilirler, ki bu da koca kozmik dünyanın içinde bu dünyanın en alçak yerde, başlangıç noktasında olduğu anlamına gelir.
Muladhara sembolüne bakarsanız Kundaliniyi uyandırmada yoganın maksadını kavrarsınız. Faal hale gelmeleri için tanrıları bu dünyadan ayırmak anlamına gelir bu ve kişi bununla şeylerin bir başka düzenine giriş yapar. Tanrıların durduğu yerden bakıldığında bu dünya çocuk oyunundan fazlası değildir. Toprakta bir çekirdek, bir olasılıktan ibarettir. Bütün bilinç dünyamız yalnızca geleceğin çekirdeğidir. Kundaliniyi uyandırmayı başarıp safi olasılık olmaktan çıkmaya başlamasını sağladığınızda ise dünyamızdan bütünüyle farklı bir sonsuzluk dünyası başlatmanız kaçınılmazdır.

Kundaliniyi Uyandırmak

Yogi yahut Batılı insan Kundaliniyi uyandırmayı başarırsa, başlayan şey hiçbir surette bir kişisel gelişim değildir. Fakat kişi-üstü bir gelişim elbette kişisel vaziyeti etkileyecektir, sıklıkla ve memnun edici bir biçimde gördüğümüz bir şeydir bu.
Lakin bu her zaman olmaz. Başlayan şey kendinizle özdeşleştirmemeniz gereken kişi-üstü hadiselerdir. Eğer özdeşleştirirseniz çok geçmeden kötü sonuçları hissedersiniz; şişinme yaşayacak, her şeyi yanlış anlayacaksınız. Bilinçdışını tecrübe etmedeki en büyük güçlüklerden biri budur: Kişi bilinçdışıyla özdeşleşerek bir ahmağa dönüşür. Bilinçdışıyla özdeşleşmemelisiniz; dışarıda ve ayrı durmalı, neler olduğunu objektif biçimde gözlemlemelisiniz. Fakat o zaman da şeylerin kişi üstü, insan dışı düzeninde olanların bize yapışmak yahut bizi kendilerine yapıştırmak gibi pek nahoş bir özellikleri olduğunu göreceksiniz. Sanki Kundalini yukarı doğru hareketinde bizi de kendisiyle birlikte yukarı çekiyormuş gibi… Sanki biz de özellikle de en başında, o hareketin bir parçasıymışız gibidir.
Esasında parçası olduğumuz doğrudur, çünkü o zaman biz tanrıları barındıran şey oluruz. Onlar içimizde birer tohumdur, muladharadaki tohumlardır ve hareket etmeye başladıklarında doğal olarak bizi sarsan, hatta sarsıntısıyla evlerimizi yıkan bir deprem etkisi yaratırlar. Bu sarsıntı başladığında ona kapılırız ve elbette yukarı doğru hareket ettiğimizi sanırız. Fakat kişi uçuyor mu yoksa onu kaldıran bir dalga yahut büyük bir rüzgâr mi, elbette çok fark eder. Çünkü uçmak kişinin kendi faaliyetidir ve uçan kişi sağ salim inebilir. Oysa yukarı doğru bir harekete kapıldığında, kendi kontrolünde değildir bu ve bir süre sonra pek kötü bir şekilde yere indirilecektir- halde bu bir felaket anlamına gelir.

Dolayısıyla görüyorsunuz, insanın bu tecrübelerle kendini özdeşleştirmesi akıllıca değildir. Bunlar insanlık aleminin dışındalarmış gibi ele almak gerekir. En güvenli yol budur ve bu mutlak surette gereklidir. Aksi takdirde şişmeye maruz kalırsınız ve şişme deliliğin küçük bir biçimidir, delilik yerine kullanılan hafifletilmiş bir terimdir. Eğer patlayacağınız noktaya kadar şişerseniz, bu da şizofrenidir.

Muladhara dünyasının kanıları elzemdir

Rasyonel olmanız, dünyamızın katiyetine inanmanız, bu dünyanın tarihin sonucu olduğuna, en arzulanabilir şey olduğuna kani olmanız son derece mühimdir. Böyle bir kanaat mutlak surette hayatidir. Aksi takdirde muladharadan uzak kalırsınız-oraya hiçbir zaman varamaz, hatta doğamazsınız. Henüz doğmamış olan pek çok insan vardır. Hepsi buradaymış gibi görünür, etrafta dolaşırlar fakat gerçekte henüz doğmamışlardır. Çünkü camdan bir duvarın arkasında, rahmin içindedirler. Dünyaya şartlı tahliye ile gelmişlerdir ve kısa süre sonra ilk başladıkları yer olan pleromaya döneceklerdir. Bu dünya ile bir bağ kurmamışlardır, havada asılı dururlar; geçici bir hayat yaşayan nevrotiklerdir bunlar.

Şöyle derler: “Filanca koşullar ile yaşıyorum. Eğer ebeveynlerim arzularıma uygun davranırlarsa kalırım. Fakat olur da hoşlanmadığım bir şey yaparlarsa çeker giderim.” Bakınız bu geçici bir yaşamdır, koşullu bir yaşamdır. Bir gemi halatından daha kalın bir göbek bağı ile pleromaya, arketipsel ihtişam dünyasına bağlı birinin yaşamıdır. Dolayısıyla, doğmuş olmanız hakikaten önemlidir. Bu dünyaya gelmeniz icap eder, aksi takdirde kendinizin ayırdına varamazsınız ve bu dünyanın amacını kaçırırsınız. O zaman eritme potasına geri atılmanız ve yeniden doğmanız gerekir.

Kendini gerçekleştirme

İnsanın bu dünyada olması, entelekhiasını, hayatının tohumunu sahiden gerçekleştirmesi son derece önemlidir. Aksi takdirde hiçbir zaman Kundaliniyi başlatamaz, hiçbir zaman bağınızı koparamazsınız. Öylece geri atılırsınız; hiçbir şey olmamıştır, tümüyle değersiz bir deneyimdir bu.

Bu dünyaya inanmak, kök salmak, elinizden gelenin en iyisini yapmak mecburiyetindesiniz. En absürt şeylere, sözgelimi, bu dünyanın katiyetine, falanca antlaşmanın müthiş önem taşıdığına inanmanız gerekse bile. Tamamen beyhude olabilir, fakat yalnızca antlaşmanın altına imzanızı atmak ve böylece bir iz bırakmış olmak uğruna buna inanmalı, adeta dini bir inanç haline getirmelisiniz. Çünkü bu dünyada var olmuş olduğunuzu, bir şeyler olmuş olduğunu gösteren bir iz bırakmalısınız. Böyle bir şey olmazsa kendinizi gerçekleştirmemiş olursunuz. Yaşam tohumu, onu havada asılı tutan kalın bir hava tabakasına düşmüş olur. Yere hiç değmedi, o yüzden de bitki üretemedi. Fakat içinde yaşadığınız gerçekliğe dokunur ve iz bırakırsanız, birkaç on yıl da burada kalırsanız kişi-üstü süreç başlayabilir. Görüyorsunuz, filiz yerden topraktan çıkmalıdır. Fakat kişisel kıvılcım yere hiç düşmemişse, oradan hiçbir şey çıkmayacaktır ne linga ne de Kundalini; zira hâlâ önceki sonsuzlukta kalmaktasınız.

Eğer entelekhianızı tamamlamayı başarırsanız, o filiz topraktan çıkacaktır. Yani bu dünya Hinduların deyimiyle Maya dünyası- ile bağlarınızı koparma olasılığı, ki bu da bir tür kişiliksizleşmedir. Çünkü muladharada hepimiz aynıyız. Köklere dolanmış durumdayız, hatta bizler de kökleriz. Kökler yaparız, kökler oluruz, toprağa kök salarız; bizim için kaçış yoktur. Çünkü yaşadığımız sürece orada kalmak zorundayız. Kendimizi yüceltebileceğimiz ve kılsız tüysüz safi ruhani bir varlık olabileceğimiz fikri bir şişmedir. Üzgünüm, bu mümkün değil, hiçbir anlamı da yok. Bu nedenle yeni bir düzen icat etmeli ve kişi-üstü olandan söz etmeliyiz.

Kaynak: Jung, C.G.,2021, Kundalini Yoga Psikolojisi, Çev. Burcu Tümkaya, Pinhan Yayıncılık.

Önceki Yazı
Annenin Kınası
Sonraki Yazı
Zeytin ağacı gibi olmak…
15 49.0138 8.38624 1 1 4000 1 https://daginikkalsin.com 300 0