Yargı mı, tespit mi?
Bu bir bıçak sırtı…
Gün içinde binlerce düşünce geçen zihnimizin içinde olta balıkçılığı yaparak, bazı düşüncelerimizi fark ediyoruz, bazılarını ise hiç fark etmiyoruz.
Neleri fark ediyoruz?
Bir önceki günün tekrarı da olsa o an için alışmış olduğumuz konfor alanında kalabilmek için işimize yarayan ve tabii ki egomuzu okşayan, koruyan, egomuzun da bizi koruduğu düşünceleri fark ediyoruz bana göre…
Bunların büyük çoğunluğu da yargı ya da tespitlerden oluşuyor.
İşte bu tam bir bıçak sırtı… “Yargılama, yargınla yargılanırsın.” diyor kadim bir bilgi. Yargılamamak o kadar kolay mı?
Yargı, yarmak fiilinden geliyor sanırım, yani ikiye ayırmak, “iyi”yi bir tarafa, “kötü”yü bir tarafa koyarak yargımızı oluşturuyoruz. Yargı, kelime anlamı ile kişinin bir şey konusunda olumlu ya da olumsuz düşünce söylemesi, durum ya da nesneleri eleştirici bir biçimde değerlendirme olarak geçiyor sözlükte.
Bu da akla “Kime göre, neye göre?” sorusunu getiriyor.
Hava size göre güzel olabilir, bana göre iğrenç. Siz soğuk havayı severken benim sıcak havayı sevmem, bu yargının nedenidir.
Yargının karşısında paşalar gibi tespit bulunuyor. Tespit, bir şeyi sağlam bir şekilde yerleştirme, yerinden oynamaz duruma getirme ya da belirleme, saptama olarak geçiyor sözlükte. Örneğin; birinin yerini tespit ediyor polisler ve bu durum sabit, iyisi ya da kötüsü yok, sadece olan var.
Konuşurken bu ikisinin arasında kalıyorum çoğunlukla. Ne yaptım şimdi ben? Yargı mı, tespit mi?
Havanın kötü olduğunu söylediğimde neden karşımdaki alınmıyor da, kötü giyinmişsin dediğimde alınıyor? Halbuki ikisi de yargı…
Hava 23 derece dediğimde tespitte bulunuyorum, çünkü bu bir saptama ve bir gerçek, ama bir dakika sonra derece 22.5’a düştüğünde, saptamam değiştiğinde tespitim de değişmiş oluyor.
Bu yüzden bıçak sırtı… İncecik bir çizgi, delilik ve dahilik arasındaki çizgi gibi… Bulmakla aramak, bulmakla kaybetmek arasındaki o küçücük boşluğun içinde ikisi de.
Yargıda bulunmak egomuzu kurtarıyor. Kibrimizi yargılarımızla parlatıyoruz. Kendimizi yargılarla korumaya alıyoruz. Birilerinin üzerine basarak çıkılan ve kazanılan işler, okullar, oylar gibi yargılarımızla kendimizi birilerinin üzerine koyarak egomuzu kabartıyor, hayatta kalabiliyoruz, çünkü bir zamanlar karşılaştırıldık. O yüzden yargıda bulunmamız gerekiyor, bildiğimiz yol bu.
Bu konuda yıllardır düşünüyorum. En sonunda şöyle bir yol buldum kendim için: Egoma soruyorum, yani biri ya da bir şey hakkında bir şey düşündüğümde onun ne düşündüğünden bağımsız olarak şunu soruyorum;
“Sevgili egom, burada bir kazancın var mı, ne hissediyorsun? Bunu düşünmek sana ne kazandırıyor?”
Eğer gelen cevap kendimi iyi hissetmek, kendimi görünür kılmak, kendimi daha büyük görmek gibi bir şeyse, kibirimi görüyorum ve “bu danalar gibi bir yargı” diyorum kendime. Kendime dönüp çalışıyorum.
Eğer cevabım bende sakinlik, hafiflik hissi veriyorsa, nötr kalabiliyorsam, kendimi bir halt sanmıyorsam, bunun bir tespit olduğunu kabul ediyorum.
Ve her türlü iletişimde olduğu gibi burada da iki taraf var. Benim tespit dediğime karşı taraf yargı diyebiliyor, yargı dediğime tespit diyebiliyor, bazen de yargı, yargı olarak hissediliyor.
Dediğim gibi bıçak sırtı, bazen yürüyebiliyorsunuz, ama bazen kesiyor.
Sizin bıçak sırtınız nasıl bir yer?