theme-sticky-logo-alt

Özünü Keşfet

İnsan doğası gereği varoluşunu anlamlandırmak ve değerli kılmak ister. Anlam bulma çabası öze dönmedikçe bazen takıntılar bazen bağımlılıklarla kendinden kaçış yolları bulur. Ne yazık ki bu kaçışların hepsi içeriden gelen hissetme ihtiyacını yalnızca belli bir süreliğine bastırabilir.
Kendini oyalama ve kaçış için kullandığımız birçok yöntem vardır. Yalnız kaldığımızda iç sesimiz o kadar sert ve cezalandırıcıdır ki onu duymamak için sürekli ortamdan ortama akarız. Bazen bir olay ya da kişiyi takıntı haline getiririz. İyi olanı hep kendimize atfedip kötüyü hep dışarıda ararız. Çünkü kolay olan budur. Anlık rahatlamamızı sağlar. Ta ki başımıza ördüğümüz bu kaçış çorapları dolanıp boğazımızı sıkmaya başlayana kadar…
İşte o anlar bir kırılmadır. Derin bir boşluk, anlamsızlık hali. İçeriden gelen suçlayıcı, cezalandırıcı ses. Dışarıdan gelen baskı, kural arasında sıkışıp kalma… Bu kırılma bir dönüp noktasıdır. Hepimizin hayatında böyle derin kırılmalar vardır. Kimimiz evlendiğinde, kimimiz tayin olduğunda, kimimiz kayıp yaşadığında kimimiz ise aldatıldığında yaşar bunu. Dünyanın altüst olduğu, yaptığınla hissettiğinin başkalaştığı ve sonrasında hissettiğin derin pişmanlık…
İşte tamda bu anlar bir fırsattır. O kırılma anları, derin acılar içinde kendi iç sesimizle baş başa kaldığımız anlar.

3 çeşit çıkış vardır:
  • Kurban modu; mağduru oynayarak suçluyu dışarıda aramak. Bu kolay yoldur. Haksızlığa uğrar, dışarıyı suçlar, aileyi suçlar. Dışarıyı engellemeye ve değiştirmeye çalıştıkça duygusal olarak yorgun düşer. Diğeri değişmedikçe öfke birikir ya şiddete dönüşür ya da bir bedensel hastalıkla gün yüzüne çıkar. Bu bir döngüdür.
    Tartışma (sen ve ben ayrışması)-> değişimin olmaması çünkü diğerinin değişmesini isteme-> öfke->istenmeyen tepkilerin verilmesi-> suçluluk-> kendinden vazgeçme.
    Örneğin; çocuğunuz arkadaşına gitmek ister ama izin vermezsiniz, çocuk kendi isteğini yapmak için gizlice kaçar. Bunu öğrendiğinizde öfkelenir ve sözel ya da fiziksel (ceza vs.) şiddet uygularsınız. Sonrasında vicdan azabıyla telafi edici davranış sergilersiniz. Çocuk neyin ne olduğunu anlamamıştır ve ebeveyni dengesiz olarak kodlamıştır. Bir sonrakinde istediğini yaptırmak için bir üst zorluğu dener.
  • Sabit mod; kişi başarısızlık veya hatayla karşılaştığında bir daha denemez. Bu olay onu geliştirecek bir durum olsa dahi.
    Örneğin; bir topluluk önünde konuştuğunuz ve heyecandan bir kelimeyi yanlış söylediniz, arkadaşlarınız da size güldü. Bu acı verici deneyimi bir daha yaşamamak için topluluk önünde konuşulacak ortam ve derslerden kaçmaya ve bahaneler bulmaya başlarsınız. Sizi geliştirecek, geleceğinize yatırım olacak projelerde bile yer almaktan kaçar. Bu da olduğunuz en konforlu halinizde kalmanıza neden olur.
  • Geliştiren mod; kişi yaşadığı olayların, hayatına giren inşaların bir anlamı olduğunu bilir. Bir hata yaptığında veya başarısız olduğunda, hatanın neden kaynaklandığını ve kendine ne kattığı üzerine düşünür. Bir daha böyle bir durum hissettiğinde ya da yaşadığında bu hatadan öğrendiklerini hayatına uygulamaya gayret eder.
    Örneğin; çocukken, stresli bir aile ortamında büyüdünüz. Babanız çok otoriterdi ve sizinle her iletişim kurduğunda öfkeyle tepki verirdi. Yıllar geçti, evlendiniz. Beyin ekonomiktir. Ne gördüyse o normali olur ve eş dediğin baba gibi olmalıdır. Bilinçdışında eşinize de isteklerinizi söylediğinizde aynı öfkeyle karşılaşacağınızı düşünerek kendi fikirlerinizi beyan etmemeyi seçtiniz. Sonrasında eşiniz istediğiniz gibi davranmadığı için hep şikâyet ettiniz. İşte tam bu anlarda, şikâyet aşamasına gelmeden sözüm dinlemiyor yerine acaba neden böyle oluyor. Fikirlerime değer verilmesini nasıl sağlarım. Kendimi nasıl ifade edersem daha iyi anlaşılırım, fikirlerime önem verildiğini hissederim. Kendinize sorarak bilindik döngüden çıkıp kendinizi güncellemiş ve hatalarınızı dışarıdan bir gözle değerlendirmiş olursunuz.
  • İşte hayat da farklılıkları fark edip kendimizi güncelleyerek keyifli oluyor. Öze olan yolculuk da kendinde olanların aslında sadece sana ait olduğunu fark ettiğinde ve herkesin hayata bakış, anlam, yetişme tarzı, fikirlerinin tıpkı parmak izleri gibi biricik olduğunu içselleştirdiğinde başlıyor.
  • Gözlemleyen ben’e geçebilmek yani kendi duygu ve düşüncelerine tarafsız bir şekilde bakabilme becerisinin gelişmesidir.
    dışarıdan kendi davranışlarını, savunmalarını, bahanelerini, iyi ve geliştirilmesi gereken özelliklerini dürüstçe ele almaktır.
    Mevlana; “her şey zıddıyla kaimdir” der. Bütünü anlamak içinde iyi ve kötü tüm özelliklerimizle kendimizi kabul edebilmek çok kıymetlidir. Yoksa çevrende olan olaylarda hep kendini mağdur görerek, olayları kişiselleştirerek, hep kendi etrafında dönmesini isteyerek bir ömür geçer gider. Bir yanda bencil olduğunu kabul etmek istemeyen yanın diğer tarafta bencil olmak isteyen parçanla savaşır. İşte tam bu fırtınanın ortasında çıkıp dışarıdan kendine bakabilmek ve haklıyla haksızın ötesinde bir yerde kendi özünle buluşabilmektir.
    Sen varsın senin isteklerin var, ben varım ve benim isteklerim var. Orta yolu bulmaya niyetim var. Birlikte yeni bir denge oluşturalım mı? Hayat bu y! kurduğumuz denge yeniden bozulursa yeni bir denge oluştururuz.
  • Kıssadan hisse; Nereye gidersen git kendini bulacaksın. Bir sözde, bir gözde, bir histe. İçindeki boşluk sadece kendini her halinle kabul ettiğinde anlamlanacak. İşte o an yara dediğin o kırılmalar, anlam kazanacak ve yaralarından içeri ışık sızacak ve büyüyeceksin.

Kalbinden geçenleri kelimelerinle ifade edebilmen dileğiyle…

Kitap Önerisi: Özünü Keşfet / Çağrı Yalçın Çınar

Önceki Yazı
Kara Kedinin Son Masalı
Sonraki Yazı
Şiddetsiz İletişim; Gözlem
15 49.0138 8.38624 1 1 4000 1 https://daginikkalsin.com 300 0