Şeffaflık Toplumu- Byung Chul Han
Şeffaflık Toplumu, Byung Chul Han’ın Metis Yayınları’ndan çıkan, kültür eleştirisi olarak nitelendirebileceğimiz kitaplarından biri.
Kitap incecik; ama aylardır elimde, bitirdim; ama sanki okumamışım gibi. Hakkında yazmaya kalkmam ise tam bir cahil cesareti. Tekrar okumayı planlıyorum, belki o okumam bitince yazıyı da tekrarlarım. Şimdilik yazmaktan vazgeçmek istemiyorum aynı cesaretle yayınlarsam siz de okumaktan vazgeçmeyin.
Bu bir öneri kitabı. Telefonum kitap ve film afişlerinin fotoğraflarıyla dolu, hepsi zamanını bekliyor. Bazen karar verdiğim bir kitabı alırken kargo ücreti yerine o kitaplardan seçip aldıklarım oluyor. Mesela yine aynı yazarın hatta bu kitaptan çok da önce duymuş olduğum Eros’un Istırabı’nı bu şekilde aldım yalnız bunu kimin tavsiye ettiğini çok iyi hatırlıyorum: Ayça Güdücü Erdem. Kendisi bir yoga eğitmeni. Dersinden öyle etkilenmiştim ki kitabın adını unutmayım diye epey çaba harcamıştım, isim hafızam kötü ve yazarın adı da bana biraz zor gelmişti. İşte bazı ezber davranışların işlevsizliği oysa yazarın başka bir kitabını çoktan kaydetmişim; ama kimdir nedir diye hiç bakmamışım.
Bu girift tanışma ve okuma maceramdan sonra diyebilirim ki: Yazara ciddi bir hayranlık duydum. Söylediği şeyleri ilk kez ondan duyduğum için belki de bu kadar etkilendim, sizler benzer okumalar yapıyorsanız o kadar da etkileyici bulmayacaksınız.
Mesela son bölümlerden birinde şeffaf tolumda aslında güvenin oluşamayacağını savunuyor yazar. Bu bana çok çarpıcı gelmişti. “Güven, insanların bilmediği ama inandığı yerde oluşabilir” diyor, şeffaf olunan yerde, her şeyin aşikâr olduğu yerde güven oluşamazmış. Bu hayatta belki en çok aradığımız şeyi kendi rızamızla kaybetmiş oluşumuz beni biraz sarstı. Buna itiraz edebilirsiniz tabii.
Görünür olmanın, gizi sırrı kaybetmenin insanı birçok gerçek hazdan ettiğini de savunuyor yazar. Erotik olanın yerini bu yolla pornografik olana bıraktığına dikkat çekiyor. Bu da yine insan için çok büyük bir kayıp.
Kalabalıklaştıkça yalnız kalmak, yalnız olmak istedikçe kalabalıklar tarafından istila edilmek de yine çağımızın dijital çağın en büyük handikabı.
Her bölümden biraz biraz yazıyorum ki okuma zevkinizi elinizden almayayım.
Belki son olarak panoptikonlardan bahsetmeliyim. Kendimizi ellerimizle yerleştirdiğimiz bu dijital hapishaneler; özgürlük sandığımız şeyle bizi mahkûm ediyor. Tabii bunlar yazarın savunduğu şeyler yalnız bunları yaparken felsefeden yararlandığını kaynaklar gösterdiğini de söylemek isterim. Yazarı daha iyi anlamak için birçok alt metni bilmek çok faydalı olacaktı ama ben birçoğunu okumamıştım. Zaman zaman bazı kelimelere, kavramlara dahi bakmak zorunda kaldım. O yüzden tekrar okumam gerektiğini de düşünüyorum.
Yazar bu kitabı 2012’de çıkarmış, ben tam on yıl sonra okumuş biri olarak bugün bu yazılanların tam da içinde olduğumu hissettim. Evet, yeni toplum bir dijital hapishaneye döndü belki gerçekten artık dağlara kaçmanın ormana sığınmanın vaktidir.
Yazar kitabı, kitapla ilgili yazılarımı instagram platformu üzerinden duyurduğumu görse eminim pis pis güler ve “hiç mi bir şey anlamadın” diye dalga geçer. Görünür olmayı öğrenip görünmez alana geçme diye bir aşama da vardır belki. Ben de yolun çok başındayımdır. Ne dersiniz?