theme-sticky-logo-alt

Alışkanlık Kıran Poğaça

Kadın mutfağa girdi. Bu sefer değişik bir şey denemek istiyordu. Alışkanlıkların köreltici tarafı olduğunu düşünürdü. En yakın arkadaşı ise alışkanlıkların hayatı kolaylaştırdığını söylüyordu. Oysa kadın otomatik davranışların düşünme hızını düşürdüğünü, büyük bir farkındalıksızlık yarattığını söyleyerek tırnaklarını çıkarıyordu her seferinde. Gelişmek otomatik olarak olmazdı, emek isterdi.

Kadın önce kendini sakinleştirdi. Tırnaklarından akan sinirle hamur yoğurmak istemiyordu. En sevdiği şey yiyeceklerin şifa olmasıydı, bunun için yapanın elinden akan enerjinin sakin ve akıcı olması gerekirdi. Elin lezzeti buradan gelirdi, o yüzden herkesin elinin lezzetini belirleyen içindeki enerjiydi. Kadın bu konuda o kadar ilerlemişti ki yediği yiyecekten pişirenin neredeyse karakter tahlilini yapar hale gelmişti. İşte bu mesleki bir alışkanlıktı. Arkadaşı yanında olsa hemen bunu ona söylerdi.

Önce gidip kendine bir çay demledi. Bu da bir sakinleşme alışkanlığıydı onun için. Belli rutinler herkeste sakinlik yaratırdı çünkü bunlar “güvenli alan” demekti. “Bilmenin getirdiği alışkanlık hali” dedi kadın sesli bir şekilde. Bu arada dolaptan unu, şekeri, tuzu, sıvı yağı çıkardı. Bu sefer mayalı yapmak yerine alışkanlığını kırıp hamur kabartma tozu kullanacaktı poğaça için. Geçen gün çok sevdiği komşu kızı okula götürmek için ondan poğaça istemişti. Onu hiç kıramıyordu. Bu da bir alışkanlıktı işte. Hiç düşünmeden kırmamak için “evet” demek, halbuki işleri yoğundu bu ara.

Yumurtaları da tel dolaptan çıkardı. Diğer malzemelerin yanına dikkatlice koydu yan yana.

Derin bir kâse bulması gerekliydi. Bu sefer alışkanlığını kırmak istedi ve yayvan bir cam kap aldı. Bunda yoğurmak daha kolay olabilirdi, ama çok da dikkat gerekiyordu. Önce bir bardak suyu döktü, içine şekeri ve tuzu ekledi birer tatlı kaşığı, içine sıvı yağı ekledi ve sonra da 1.5 paket hamur kabartma tozunu yavaşça serpiştirdi törensi bir havada. Üzerine de bir yumurtayı kırdı, diğerinin sarısını ayırdı yumurtayı kabuktan kabuğa geçirirken. Bu hareket yüz yılların genetik alışkanlığıydı sanki. Yumurta akı ayırma aletleri çıksa da tutmamıştı, kimse kullanmıyordu. Yumurtanın sarısı farklı bir sona hazırlanmak üzere bir kâseye alındı ve sıra geldi una. Kadın üç bardak unu kötü görünüşlü sıvı karışımın üzerine yavaşça arka arkaya döktü. Eliyle yavaşça karıştırdı, karıştırırken gittikçe sakinleşiyordu. Sonunda biraz daha un dökmesi gerekmesine rağmen hamurun kıvamı çok iyi olmuştu. Ne yapış yapış ne de sert. İyice yoğurdu hamuru. Bu arada sanki beynini yoğuruyormuş gibi geldi. Hep aynı şeyleri yaparak farklı sonuca ulaşamayacağını söyleyen Einstein gibi o da yıllar önce aynı hataları yaparak doğruyu bulamayacağını öğrenmişti. O yüzden tariflere uymak önemliydi. Bazen alışkanlıkları kırmak için farklı ölçüler kullanmak istiyor ama sonra aradığı tadı bulamayınca buna yeltendiğine pişman oluyordu.

Bu kadar kendinde alışkanlığı kırmak üzerine düşüncelere daldığından mıdır nedir, poğaçanın iç harcını hazırlamayı unuttuğunu fark etti. Ellerini yıkadı ve dolaptan peynir ve maydanoz çıkardı. Peynirler ezildi, maydanozlar ince ince kesildi. Allahtan maydanozlar önceden temizlenmiş, ayıklanmış olarak hazırlanmıştı, yoksa zaman kaybedecekti. Bu alışkanlığını takdir etti ve gülümsedi kendine. Belki de alışkanlıkların hayat kolaylaştıran bir yanı vardı.

Bu arada hamur da biraz dinlenmişti. Küçük parçalar koparıp yuvarlaklar yapıp açtı avucunun içine ve tam ortasına harçtan minik parça yerleştirdi, poğaçanın yanlarını iyice kapadı. Bunu tepsi dolana ve hamur bitene kadar tekrarladı. Son olarak üstlerine yumurta sarısını bir fırça ile sürdü ve başka bir yerde kullanamadığı çörek otunu serpti. “Çörek otunu böyle kullanmayı ilk kim akıl etmişti?” diye sordu yüksek sesle ama cevabı duymadı.

Fırını açmayı unutmuştu. Halbuki bu tarif için fırın önceden ısıtılmalıydı. Alışkanlık kırmaya çalışmak bugün ona hep köstek olmuştu, alışkanlık kırmak akışı bozmak olmuştu bugün. Bu konu üzerine biraz daha derin düşünmeye karar verdi ama şimdi mutfak alışkanlıklarına geri dönmesi gerekiyordu. Her şeyi böyle sekteye uğrayarak yaparsa vay haline, işler sarpa saracak, tariflerin akışı bozulacaktı.

Fırın 25 dakika boyunca sıcaklığa göre sesini değiştirerek çalıştı. Bu da bu fırının alışkanlığıydı. Isı arttıkça sesindeki nağmeler değişirdi. Kadın bir süre önce fırının içindekinin piştiğini daha kontrol etmeden sese göre anlayabildiğini fark etmişti. Bu fırınla arasında bir bağ olmuştu, o yüzden eskiyen fırını değiştiremiyordu, artık birbirlerine alışmış iki dost gibiydiler.

Sonunda o nağme tonuna ulaşmıştı fırın, kadın derin bir nefes çekti burnundan, kokuyu aldı ve “tamam” dedi. Fırının kapağının ardından içine baktı ve fırının düğmesini kapadı. Kapağı açınca çıkan dumanlı sıcak biraz yüzünü yaktı ama o hemen elindeki tutamaçla tepsiyi çıkarıp fırının kapağını kapadı.

Alışkanlıklar olması güzeldi, hayat kolaylaştırıyordu. Belki de yeni bir alışkanlık üzerine çalışması olan alışkanlıklarını değiştirmeye çalışmaktan daha fazla yarar getirecekti ona. Tepsinin üzerindeki poğaçalara baktığında çörek otlarının bu mesajı ona verdiğini hissetti. Kendine gülümsedi, mutfak ve pişirme alışkanlıklarına gülümsedi ve poğaçanın tadına baktı. Komşu kızı beğenecekti.

 

 

Önceki Yazı
Şeffaflık Toplumu- Byung Chul Han
Sonraki Yazı
İçimdeki Küçük Kıza…
15 49.0138 8.38624 1 1 4000 1 https://daginikkalsin.com 300 0