Yüzmek, Yaşamak ve Olma Arzusu
Yüzmek Yaşamak ve Olma Arzusu Nihan Kaya’nın Eksik Parça Psikoloji serisinden çıkan son kitabı.
Kitaplar üzerine yazarken nereden başlayacağım, neler anlatacağım gibi sorulara cevap bulmamı sağlayan en büyük motivasyonum kitapla kurduğum bağ. Bu bağın içinde de hep bir hikâye. Ben aslında kitaptan çok o hikâyeyi anlatıyorum galiba.
Nihan Kaya’yı hepiniz gibi ben de sosyal medyadan tanıyorum. Sonra bu tanışıklığı bir adım ileri taşıdığım bazı eğitim videolarıyla devam ettirdim. Tabii özellikle pandemi sürecinde oluşan sanal çevrem içinde de bilinmesi, beğenilmesi beni Nihan Kaya’ya biraz daha yaklaştırdı. Sonra başka bir arkadaşım Nihan Kaya’nın bir romanını tutuşturdu elime “bunu mutlaka okumalısın” diye benim geçirdiğim bu süreçten habersiz. Sevcan Karadağ rehberliğinde okuduğumuz “Yazma Cesareti: Acının Yaratıcılığa Dönüşümü” Nihan Kaya’nın okuduğum ilk kitabı oldu. Çok iyi çalışan, titizlikle yazan bir yazar olduğunu o kitapta gördüm. Bir taraftan da sosyal medyadan takip ederken aldığı tepkileri okuyordum. Bunların sebebinin de toplumun sinir ucalarına dokunması olduğunu düşündüm. Özellikle annelik üzerinden anladığım bütün bir aile ve toplum eleştirisi bizim yüzleşmekte zorluk çektiğimiz bir alan ve buna bir de Nihan Kaya’nın üslup özellikleri eklenince oluşan gerginliği anlayabiliyor insan. Bu durum okuyucu olarak biraz temkinli olmamı sağlasa da beni heyecanla kitabı alıp okumaktan alıkoymadı. Nihan Kaya’nın yüzmek ve yaşamak arasında kurduğu bağ çok ilgimi çekti çünkü ben denizi çok seven boğulma korkusu olmamasına rağmen yüzme öğrenen biriyim. Yüzmeyle ilgili kurduğum bu bağın Nihan Kaya’nın kitabında irdeleneceğini düşünmüş, farkındalıklarımın artacağına ikna olmuştum. Beklentim tam karşılandı diyemem. Kitabı okumaya depremin olduğu hafta başladım. İçimde, yaşama ve ölüme dair güvenli hiçbir bölgenin kalmadığı bir anda. Kendimden ve yaşamdan intikam almaya çalıştığım o anlarda. Benim kişisel hikayem bir anda kitabın hem anlamını hem yükünü değiştirdi bence.
Karanlık bir kitaptan bahsetmiyorum. Yanlış anlaşılmasın. Karanlık anların içinden geçerken bir fener olmaya uygun bir kitap olmadığını söylemek istiyorum. Nerelere ışık tutacağını seçemiyorsunuz. Özenle sakladığınız yaralarınızı açığa çıkarabilir. Her yanınız acıyabilir.
Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi’nde yüzmekle ilgili bir bölüm okuduğumu da hatırlıyorum. Kitapta yüzmekle ruhsal olarak iyileşme arasında bir ilişki kurulmuştu. Yüzmek; benim gerek korkumla gerekse bu tür okumalarla birleştirdiğim bir sır gibi ara ara karşıma çıkan bir sorundu. Kitabı bu sorunun cevabını bulacağımdan emin olarak okudum.
Kitap bana göre iki bölümden oluşuyor, fakat yazar beş bölüme ayırmış kitabı. İlk bölüm Nihan Kaya’nın deniz ve bilinçdışı arasında kurduğu bağı, bebeklikten itibaren gelişimizde oluşabilecek hasarları, aileyi, kabul görmeyi, toplumu anlattığı daha teknik bir bölüm. İkinci bölüm ise Nihan Kaya’nın kız çocuğu olma, genç kız olma ve bir kadın olma serüveninde yaşadıklarını samimiyetle anlattığı bölüm.
Benim için birinci bölümü okumak nispeten kolay ve keyifliydi. Yüzmenin tıpkı yürümek gibi bizim bildiğimiz bir şey olduğunu bir kere daha okumak yüzmekten korkan biri olarak bana yine cesaret verdi. Yüzmenin beden sağlığı kadar ruh sağlığımıza da iyi geldiğini anlattığı yerler, yurt dışında edindiği tecrübelerle anlattığı renkli umut dolu sayfalardan oluşan birinci bölümün ardından Nihan Kaya’nın kendi tecrübeleri üzerinden bize anlattığı şey özellikle kız çocukları olarak yaşadığımız ayrımcılıklarla hayatımızın yavaş yavaş nasıl da zehirlendiğini fark etmemizi sağladığı yerler asıl çatışmanın doğduğu bölüm. Size hiç de haksızlık gibi gelmeyen şeylerin aslında büyüdüğünüzde ve farkındalıklarınız arttığında nasıl da güçlü bir yıkıma sebep olabildiğiyle yüzleştiriyor.
Nihan Kaya bunları söylerken ben de bir taraftan hep kendi çocukluğumda gezindim. Ben ilk kez denize İstanbul’da Menekşe Plajı’nda girmiştim. Babam yüzmeyi, denizi seven bir adam; annemin tersine. Annem sudan korksa da babamla gitmemize engel olmamıştı ve çok güzel bir gün geçirmiştik. Denize gitmek bizim için bir geleneğe dönüşmedi; ama erkek kardeşim de yüzmeyi öyle çok benimsemedi sanıyorum. Yüzmek bizim için bir kız erkek çocuğu çatışmasına dönüşmedi. Yüzmek, deniz bizim için ulaşılmaz şeyler olmadı. Yine de Nihan Kaya’nın hikayesi benimki kadar sade değil onun yüzme macerası çok trajik. Kızların denize götürülmemesiyle başlayan denizden ve yüzmeden hep uzak kalması toplumsal bir kural gibi anlatılıyor. Tıpkı erkek çocuklarının kaç yaşında olurlarsa olsunlar araba alınır alınmaz şoför koltuklarına oturtulmaları gibi bir hikâye bu aslında. Nihan Kaya’nın yüzme üzerinden anlattığı bu ayrımcılık; sonra bir kadın olarak yaşadığı onca şey, kendi hayatımda maruz kalırken fark etmediğim ya da özenle üstünü örttüğüm birçok şeyin uyanmasına neden oldu. Bununla baş etmek zor bunu da söylemiş olayım. Bu ayrımcılıklara bu arada aile içinde uğramış olmamanız da durumu öyle pek hafifletmiyor. Kendimi kitabı bitirdikten sonra bile epey bir zaman çok üzgün hissettim. Nihan Kaya’ya hikayesini bu kadar sansürsüz anlattığı için çok kızdım. Sonra kendimi epey bir süre kızgın hissettim; ama sadece Nihan Kaya’ya değil herkese. Annelere, babalara, topluma… Kitapla ilgili uzun süre yazamamamın sebebi de bu öfke olabilir. Bu yaşadığım yıkım yanıma kar mı kaldı yoksa bu süreç bana iyi mi geldi bilmiyorum. İyi gelmiş olmasını temenni ediyorum. Kitabı da kendiyle hikayesiyle yaralarıyla yüzleşmeye gayreti olanlara tavsiye ediyorum. Bu yüzleşmenin aynı zamanda bir iyileşme getirip getirmeyeceğiyle ilgili bir cevabım yok, sadece kabuğu kaldırıyor da olabiliriz kabuk bağlayan şeyler iyileşiyorken yeniden kanatıyor olmak da bir nevi şiddet olabilir. Belki sadece ilk bölümünü okumayı tercih edebilirsiniz. Bunları okumak da eminim işinize yarayacak küçük bir kılavuzla da olsa ilerlemek emin olun korunmasız ilerlemenizden çok daha iyi olacaktır.