Açelya’nın beklediği son ya da başlangıç
Barış telefon numaramı almış! Şaşırıp kaldım bir süre. Ne cevap yazmam gerektiğini düşündüm. Sonunda “İyiyim sen nasılsın?” yazdım, durdum ve gönderdim. Çok garip hissediyordum. İstemiyordum başkasının sevgilisiyle konuşmak ve fakat içimdeki tekrar görme arzusuna da dur diyemiyordum. Bir an önce onu tekrar görmek, yüzünü izlemek, kokusunu içime çekmek istiyordum. O sırada anne ve babamın bunları düşündüğümü bilseler bana nasıl bakacakları gözümün önüne geldi. Annem “Sen büyük kadın değilsin. Rica ederim yaşına göre davran, arkadaş olmak bu yaşta yeterli.” derdi tek kaşı havada. Babam ise bu kadar bile konuşmaz gözleriyle hayal kırıklığını tüm hücrelerime işlerdi.
Bütün eğitim hayatım boyunca, ta ki üniversiteye kadar, okuldan çıkar çıkmaz anneanneme gittim. Anne ve babam çok yoğun çalıştılar yıllarca. Eve döndüğümde yalnız kalmamam için, anneannem tek çocuğunun tek çocuğu bana bakmak için bizim sokağımıza taşınmıştı. Okuldan çıkar, koşa koşa anneannemin evine giderdim. Anneannem her gün kapıda büyük sevinçle karşılardı beni. “Açelya’m hoş geldin.” der, kucaklar, boynumu koklardı. Onun benim için hazırladığı poğaça, kek, kurabiye ne varsa yer ve çizgi film izlerdim. O da mutfağın salona açılan penceresinden beni izler, akşam için bize yemek hazırlardı. Annem ve babam işten çıkınca önce beni ve yemekleri alırlar, sonra beraber eve giderdik.
Büyüdükçe anneannemle paylaşımlarımız da değişti. Artık çizgi film izlemiyor, mutfak masasında oturup sohbet ediyorduk. Anneannem işte o masada anlattı bana tüm hayatını. O masada dinledi beni, ben ağladım, güldüm. Son günlerinde pencerenin önündeki berjerlerde otururduk. Şimdi yine orada otursak da anlatsam…
“Barış diye biriyle tanıştım anneanne. Onu çok tanımasam da yanında çok farklı, daha önce hiç hissetmediğim gibi hissediyorum. Çekiniyorum hem de. Ne yapacağım?” desem ve o da yol gösterse bana. Ancak ne söyleyeceğini tahmin edebiliyorum şimdi…
“Açelya’m” derdi şimdi o berjerlerde karşılıklı otururken gözlerimin içine bakarak… “Yanakların pembeleşmiş. Kalbinin farklı attığını buradan görüyorum. Ne dersin başkalarının düşüncesini bu sefer dinlememeye? Bak kalbin sana bir şeyler diyor. Hadi onu dinle.” derdi.
Kalbimi dinleyeceğim
“Kızım sen önce bir kendine çeki düzen ver. Kim baksın sana?” diyen o arkadaşımın sesini dinlemeyeceğim. “Zaten derslerin iyi değil, lütfen bir de aşk meşk işlerine bulaşma Açelya’cığım. Üniversite hayatına odaklan. Kim bilir belki yatay geçişle seni tamamlayacak bir üniversiteye geçersin.” diyen annemin sesini dinlemeyeceğim. Kalbim atıyor küt küt küt. Vücudum titriyor. Başım tatlı tatlı dönüyor ve Barış’tan yeni bir mesaj geliyor: “Cumartesi buluşalım mı?” Terlemeye başlıyorum. “Evet, tabii ki evet” yazmamak için duruyorum. Kalbimi dinlemeye çalışırken Hande’nin yüzü geliyor gözümün önüne ve sonra silikleşiyor, kocaman bir EVET beliriyor gözümün önünde. Daha fazla şey düşünmemeye çalışarak cevap yazıp gönderiyorum. “Olur.” Ben mesaj gönderir göndermez cevap geliyor: “12’de seni evinin önünden alsam olur mu peki?”. “Tabii, 12’de hazır olurum.” yazıyorum. “Görüşürüz.” diyor “Görüşürüz.” diyorum.
Cumartesi’ye kadar zaman nasıl geçecek?
Ben ne giyeceğim? Anneme kiminle buluşuyorum desem? Acaba Melike biliyor mu? Hande beni nasıl parçalara ayırır? Düşünürken uyuyakalmışım. Cumartesi’ye kadar her gün okulda Melike’nin bunu bilip bilmediğini anlamaya çalıştım. Ama hiçbir şey söylemedi. Belli ki bilmiyordu. Aklıma geldikçe göğsümden bir titreme bütün vücuduma yayılıyor ve yüzümde gülümsemeye dönüşüyordu. Bu nasıl oldu? Bu bir oyun mu? Hayır canım, olamaz. Kesin benimle dalga geçiyorlar. Sanmıyorum, Barış öyle birine benzemiyor. Sorular, düşünceler kafamda uçuşuyor, günler her zamankinden daha yavaş geçiyordu.
Nihayet cumartesi sabahı gelmişti
… ve ben 7’de gözlerimi açmıştım. Buz gibi bir banyo yaptım. Annemle kahvaltı yaparken televizyonda açık kanaldaki magazin haberlerini izledim. Anneme bugün üniversiteden arkadaşlarla dışarıda olacağımı söyledim. “Tamam güzelim, lütfen Bağdat Caddesi’nde görüş arkadaşlarınla, biliyorsun uzakta olmanı istemiyorum.” dedi. “Tabii anneciğim, ben de başka yerlere gitmeyi pek sevmiyorum zaten, biliyorsun.” dedim içimden acaba nereye gideceğiz diye düşünürken.
Her gün giydiğim kot pantolonumu ve anneannemin son yılbaşında hediye ettiği mavi kazağımı giydim. On bir buçukta hazır ve sabırsız bir şekilde yatağımın üzerinde bekliyordum. Ya gelmezse? Ah nasıl inandım? Bu oyunun bir parçası. Akşama kadar burada bekleyeceğim. Anneme çaktırmadan çıkar, dolaşır dönerim. Evde değil ama belki deniz kenarında ağlarım. Düşünceler uçuşur, dakikalar yavaş yavaş geçiyordu ki 11.50’de telefonuma mesaj geldi. “Selam Açelya. Evinin sokağındayım.” Geldi işte! Hiçbir şey düşünmeden annemi öptüm ve uçarak aşağıya indim. Biraz ileride beklediğini gördüm, el salladım. Eminim yanaklarım kıpkırmızıydı. Kapıyı açtım yanına oturdum. Öpmek için yaklaştı. Yanaklarımızdan öptük birbirimizi. O da biraz kızarmıştı.
“Nereye gitmek istersin?” dedi bana. “Fark etmez, cadde veya Kadıköy olabilir.” dedim. “Tamam Kadıköy’e gidelim olur mu?” dedi. O gün Bahariye’de bir yerde yemek yedik. Sokaklarda biraz dolaştık. İki arkadaş gibiydik. Belki de benimle sadece arkadaş olmak istiyordur derken Moda’nın ara sokaklarından birinde birdenbire durdu ve “Açelya, benimle çıkar mısın?” dedi. Gözlerini gözlerime dikmiş bakıyordu. Gözlerimi kaçırmaya, etrafa bakmaya çalıştım. Ellerimi tuttu çekinerek. “Hande’yi tanıyorum ben Barış.” dedim.
Durdu çekti ellerini. Yüzü soldu. Yere baktı. Bu bir oyun değildi ama Barış da aynı anda iki kızla sevgili olabilecek biriydi. Öyle olduğunu düşündüm. Öyle değilmiş sonra öğrendim. Ama o an daha fazla konuşmadık ve eve döndük. Ağladım, çok ağladım. Öyle ki bütün hafta sonu odamdan çıkmadan ağladım. Anneannemin kucağına yattığımı hayal ettim. Saçlarımı okşadığını. Uyudum, uyandım.
Gözlerimi açtığımda uçak yolu henüz yarılamıştı
Mina yanımda camdan dışarıyı izliyor. Maskeden sıkılmış çenesinin altına indirmiş. Yanağından öpüyorum kızımı. Gözümden akan yaşları gizlemeye çalışıyorum. O da bana dönmüyor bile. Yeni hayatımıza doğru gidiyoruz. Başımı arkaya yaslıyorum. Hazır mıyım? Değilim. Ne olduysa engel olamadım, şimdi bıraksam? Bırakıyorum. Tekrar dalıyorum uykuya.
Hikayenin diğer bölümleri sırasıyla;