Kundalini Yoga Psikolojisi: Yoganın Batı Eleştirileri
Carl Gustav Jung’un Kundalini Yoga Psikolojisi kitabı üzerinden yapılan inceleme yazılarının devamı olarak bu yazıda da yoganın doğu- batı kıyaslamalarına ve batı eleştirilerine yer verilmiştir.
Jung’a göre tehlike taklitçilik çılgınlığıydı: “Yoga yapan bir Avrupalı ne yaptığını bilmez. Yoga onun üzerinde kötü etki bırakır, er ya da geç korkar, hatta kimi zaman yoga onu deliliğin sınırlarına götürür.” Bu onu şu sonuca götürmüştü: “Yüzyıllar içinde Batı kendi yogasını yaratacak ve bu yoga Hıristiyanlığı temel alacaktır.”
Dasgupta ise bu konudaki fikirlerini şu şekilde dile getirmiştir: “Nihayetinde kendini yoganın hedeflediği yere götürebilecek bir yolu metodik biçimde takip etmek isteyen biri, yetkin bir öğretmenin katı pratik rehberliği altında tüm yaşamını buna adamalidır. Mevcut çalışmalar hiçbir şekilde bu amaçlara uygun pratik bir rehberlik olarak görülemez. … Felsefi, psikolojik, kozmolojik, etik ve dini öğretiler … kendi içlerinde son derece ilgi çekicidirler ve insan düşüncesinin gelişim tarihinde mutlak surette sağlam bir yerleri vardır.”
“Batılı akademisyenlerin yoga yapmasını (ki bu kimi amatörlerin öne süreceği kadar kolay değildir) yahut çeşitli Batı disiplinlerinin yoga yöntemleri uygulamasını veya yoga ideolojisini benimsemesini önermek gibi bir niyetimiz yok. Başka bir bakış açısı bize çok daha verimli görünüyor -psişenin keşfi için kullanılan bu yol ile elde edilen sonuçları olabildiğince dikkatle incelemek.”
Mircea Eliade
Keyserling de yoganın Avrupalıların bünyesine uygun olmadığını şu şekilde ifade etmiştir: “Swami Vivekananda’nın Amerika’daki konferanslarıyla popüler hale getirdiği Hint nefes egzersizlerinin tek bir Amerikalıya bile daha iyi bir duruma gelmesi için yardımı olmaması dikkate sayan; öte yandan bu egzersizlerin birçok kişiyi hastanelere ve akıl sağlığı merkezlerine götürdüğü bildirilmiştir. … En zararsız olanlarının bile … Avrupalı bünyesine uygun olduğu kanıtlanmamıştır.”
“Hint kavramları biz Batılılar için yabancıdır; birçok insan bu kavramlarla içsel bir alaka kurmayı başaramaz-bu tam da teozoflarin kanıtladığı şeydir. Üstelik, bilincimiz bunun farkında olsa da olmasa da fizyolojik olarak hepimiz Hristiyan’ız. Bu nedenle Hristiyan ruhundan devam eden her öğretinin en içimizdeki varlığı yakalama şansı yabacı kökenli en derin öğretiden bile daha fazladır.”
Keyserling
Protestan teoloji eğitimi almış Hindolog William Hauer ise doğuda yaşamış biri olarak şöyle bir kıyasa gitmiştir:
“Hindistan’daki beş yıllık deneyimim dini görüşlerimi hiç ummadığım şekilde genişletti ve derinleştirdi. Hindistan’a bildiğimiz anlamda bir misyoner olarak gittim, fakat oradan farklı bir anlamda misyoner olarak döndüm. Öğrendim ki yalnızca içimizde olanı ifade etme, ona tanıklık etme hakkına sahibiz; başkalarından bizim bakış açımızı benimsemelerini beklemeye hakkımız yok, onları dönüştürmeye çalışmaya ise hiç hakkımız yok.”
“Yoga ve Batı” makalesinde Jung bu konuda söyleyeceklerini şöyle özetlemiştir:
“Yoganın Hindistan’daki anlamı konusunda sessiz kalacağım çünkü kişisel deneyimlerimden bilmediğim bir şey hakkında hüküm vermeye cüret edemem. Fakat Batıdaki anlamına dair bir şeyler söyleyebilirim. Yön eksikliğimiz psişik anarşinin sınırlarındadır. Bu nedenle herhangi bir dini yahut felsefi uygulama bir psikolojik disiplin ve böylece bir ruhsal hijyen yöntemine karşılık gelir.”
Nitekim Dasgupta’nın aksine Jung yogayla “felsefe ve din” olarak değil, psikoloji olarak ilgilenir. Bu nedenle onun yoga tasviri psikolojik bir tasvirdir: “Yoga esasında doğal bir içe dönüş süreciydi. … Bu tür içe dönüşler, kişilik değişikliklerinin karakteristik iç süreçlerine öncülük eder. Birkaç bin yıllık bir süreç içinde bu içe dönüşler giderek yöntem olarak ve birçok farklı şekilde düzenlendi.”
Jung’un ilgisi öncelikle kanonik ve organize yöntemler ve yoga öğretilerinden ziyade bunların altındaki varsayılan doğal içe dönüş süreçlerine yönelik olmuştur.
Jung, yoganın ortaya çıkardığı içsel süreçleri evrensel, bunlara erişmek için yararlanılan belirli yöntemleri ise kültüre özgü olarak görüyordu. Jung için yoga, içsel deneyimin ve özellikle de bireyleşme sürecinin sembolik tasvirlerinin zengin bir deposu gibiydi. Jung’un amacı, kültürler arası karşılaştırmalı bir içsel deneyim psikolojisi geliştirmekti.
Görsel: valeria_ko_art