Savaş Sanatı
Savaş Sanatı, Sun Tzu M.Ö. 6. yüzyılda yazdığı felsefi bir kitap. İçinde olduğum bir okuma grubunun bu ayki kitabı idi. Kitap seçildiğinde Rusya henüz Ukrayna’ya saldırmamıştı. Biz kitabı konuşurken de savaşın ilk haftası bitmişti. Kitaplarımın satın alma, okuma hikayesi de en az onların içeriği kadar anlamlı geliyor bana.
Dünya tarihi dediğimiz şeyin alında savaşların tarihi diye düşünmeme sebep oldu okuduklarım. Oysa ben derslerimde “ilk insandan beri sanat var, iletişim var, aşk var” diye anlatırım. Bu kitap birçok alanda rehber olduğu için seçilmişti. Biz de eğitim açısından değerlendirecektik. Konuşurken öyle de yaptık. Bu, yine de zaman zaman bizleri savaşa götürmedi değil. Çok yakın bir tarihte Kurtuluş Savaşı’nı gerçekleştirmiş bir milletin fertleri olarak dedik ki: “Gazi Mustafa Kemal işte tam da anlatılan komutan gibi, bahsedilen galip ordu bizim ordumuz gibi…” Tabii bunlarla gururlandık. Atatürk bu kitabı okudu mu bilinmez ama kitap zaten birbiri içine geçmiş stratejileri anlatırken aslında bize hep aynı şeyi söylüyor: “Kendini milletini tanı, düşmanını tanı, kazanma için gerçekleşmesi gereken her şartın oluştuğundan emin ol ve öyle saldır. Mecbur olmadıkça asla saldırma.”
Neden savaşmamalıyız?
Kitabın ilk bölümünde Sun Tzu bizi “Neden savaşmamalıyız?” konusuna ikna etmeye çalışıyor aslında. En önemli madde bu. “Savaşmayın” mesajı bize yüzyıllar öncesinden geliyor ve kimse duymuyor. Dünyanın en ilkel şeyi hala geçerli. Kitaptaki bazı maddeler günümüz koşullarında geçerliliğini yitirmiş gözükse de hala bu kadar okunmasının sebebi belli. Savaş, dünyanın geçer akçesi. Bu savaş bazen ülkeler arası olsa da çoğu zaman kendimizle, ailemizle, astlarımızla, üstlerimizle, ekonomiyle uzayıp giden listeye ekleyeceğiniz onca şeyle…
Diğer maddelerde tek tek stratejileri sayıyor sonra da diğer bölümde bu maddeler üzerinde yapılan yorumlara yer veriyor.
Kitabın bazı maddelerinin yorumlarında, Hunların Çinlilerin üzerinde deneyip başarılı oldukları bazı savaş stratejileri de yer alıyor, okurken insan bir anda şaşırıyor, kitaba geçmiş olmasına da hafiften gururlanıyor.
Kitabın geneline yansıyan ve sanırım bana en iyi gelen kısmı savaşın asla tercih edilmemesi gerektiği, savaşmadan önce akılla ve tecrübelerle alınabilecek bütün önlemlerin alınması, bir meydan savaşına başlamadan önce her yolun denenmesi gerektiği idi.
Okul ve eğitim açısından da özellikle komutan ve asker arasındaki ilişkilerle ilgili bölümler ve komutanla general arasındaki ilişkilerin anlatıldığı bölümler çok dikkat çekici ve uygulandığı taktirde bütün ilişkileri düzenleyecek önerilerde bulunuyor. En çok altını çizdiğim bölümler buralar oldu.
Savaşı tercih eden aslında kim?
Kitabı okurken bir de şunu düşündüm; ülkeyi savaşa sokacak komutan ya da hükümdarın kesinlikle sadece savaş değil ekonomiden, coğrafyaya, gök bilimlerinden, insan ilişkilerine kadar birçok alanda üstün niteliklerinin olması gerekiyor. Dünyayı yöneten bugünkü liderler yüzyıllar öncesinden sayılan bu özelliklerin kaç tanesini taşıyorlar ve bizler onları oyla seçerken hangi yönlerini araştırıp onları seçiyoruz? Savaşı tercih eden aslında kim?