theme-sticky-logo-alt

Tutulmamış Yasın Çayı

 

Kadın telaşla mutfağa girdi. Kötü bir rüya görmüştü. Aslında rüya kötü değildi, rüyada gelmiş olan ve maalesef kalmış olan kayıp hissi kötüydü.

Lisedeki aşkı gelmişti rüyasında, gözlerinin içine bakmıştı, gözbebeğinin içindeki sarılıp sarmalanmış, saklanmış aşkı açmıştı biraz. Sadece bakmıştı yüzünde gülümsemeyle. Gülümsemeyle birlikte bir şeyler söyler gibiydi ama konuşan sadece gözleri olmuştu.
“Gör artık” demişti. “Yıllarca sakladım ama artık bu bana ağır geliyor, kimseden saklayamıyorum. Kendimden sakladım, senden de sakladım ama bana bakan kadından saklayamıyorum, o anlıyor ve bu bana da acı veriyor.”

Kadının içi titremişti de titreyen dudaklarını kasmıştı. Sanki buz gibi dursa “Hayır, görmüyorum.” dese sürecekti o aşk. Neydi olması gereken? Olması gereken mi vardı, yoksa sadece olan mı? Olan, olacak olanı da etkiliyordu, neden olanlar zamanında görülmüyordu, saklanıyordu?
İçindeki soru işaretleri kılıçlara dönüşmüş, kalbine girmişti rüyasında. Minicik bir çığlıkla açmıştı gözlerini.

Odasındaydı, yıllardır tek başına yattığı yatağında, bir tarafında kedisi horlarken, kendi çığlığına uyanmıştı. Eli kalbine gitti, kılıçlar yoktu ama acı oradaydı. Gözlerini kapadı, tekrar onun gözlerini gördü, gözlerinin içini, içindekinin içini, içindekinin içindekinin içini…

İşte böyle girmişti mutfağa, bu yüzden telaşlı. Kendinden kaçmaya, üstünü örttüğü, acısını hissetmesin diye kapattığı gerçekten kaçmaya girmişti mutfağa. Mutfak duygularının sığınağıydı, ocakta dönüşürdü sıkıntıları, üzüntüleri, duyguları…

Birden yorgunluk çöktü, eli tavaya giderken havada asılı kaldı.

“Artık yeter!”, dedi içindeki genç kız. “Kabul et artık ya, ne olursun kabul et. Benim de canım acıyor. Ben de artık -mış gibi yapmaktan yoruldum, görmüyor musun, her geçen gün yüzüm soluyor burada.”

Kadın hırsla emaye çaydanlığı aldı. Musluktan su doldurdu ve ocağa adeta çarparak koydu. Ocağın altını yaktı ve suya konuşmaya başladı.

“Evet, ben de aşıktım, ben de aşıktım, ben de sevdim, hem de çok. Ama çok korktum, o kadar korktum ki, söylemedim. Beni istemez sandım, beni sevmiyor sandım. Birlikte olamayız sandım. Çok korktum duymaktan, anlıyor musun? Ne vardı sanki, saklayacağına birazcık gösterseydin ya. Sinemada parmağının ucuyla dokunsaydın biraz, dans ederken biraz belimi sıksaydın, özlüyorum deseydin… Nereden bilirdim, ‘Beni istemeyeni ben hiç istemem’ dedim. Bilemedim ki, bu kadar acıtacağını, o acıdan kaçarken daha büyüğünü yaşayacağımı bilemedim.”

O sırada fokurdayan suyun sesi gelmeye başladı. Kadın porselen çiçekli demliği aldı ve içine babaannesinin çay karışımından koydu.

Biraz kekik, biraz yeşil çay, bir çubuk tarçın ve biraz karanfil, üzerine suyu döktü. Çay demlenirken içindeki acı da demlendi. Suyun buharı mutfağa dağılırken kadının kalbindeki yas da buharlaşmaya başladı.

Çay demini alınca gençliğinden kalan tek kupa bardağa koydu çayı. İlk yudumda gözünden yaş akmaya başladı. Evet, bu yaşanmamış ve artık yaşanma zamanı gelmiş yasın çayıydı.

Önceki Yazı
Yumurtalı Ekmek
Sonraki Yazı
Hatıralar
15 49.0138 8.38624 1 1 4000 1 https://daginikkalsin.com 300 0