Bir Portakal Sorunsalı- Dönüşüm Başladı
“…3,2,1 şimdi oradasın” demek her seferinde çok heyecanlı geliyordu İris’e.
Karşısında gözleri kapalı oturan kişinin biraz sonra nasıl bir hikayenin içine gireceğini ve her çalışmada nasıl bir durumu dönüştürmesi gerekeceğini bilmeden merakla beklediği anlar; sahneye çıkmayı bekleyen sanatçı gibi onu heyecanlandırıyordu.
Bugün yine içi kıpır kıpır ve merak doluydu İris’in. İlk kez danışmanlığa gelecek olan biri olduğunda heyecanının dozu biraz daha yüksek oluyordu. “Bakalım kime nasıl katkı olacağım bugün?”, diye içinden geçirirken bir taraftan da önceki gün yaptığı seansları yazıyordu. Bu notları tutmak hem daha sonraki seanslar için ona bir yol haritası hem de ileride yazacağı kitap için kaynak oluyordu.
Bir gün kitabının imza gününde kendini kitaplarını imzalatmak için sıraya girmiş kalabalığın önünde hayal etmek ve o anı yaşayıp hissettiği duyguyu tüm hücrelerinde özümsemek ona çok iyi geliyordu. Bu duygu o kadar gerçekti ki hayal ettiğinde o anın içinde yaşıyordu adeta.
Alan
Danışanı gelmeden önce seans odasına geçip her şeyin hazır olduğundan emin olmak istedi. Her danışandan sonra en az iki saat kendine dinlenmek için zaman verirken, odanın enerjisinin de yeniden temiz bir hale gelmesi için odayı havalandırıp tuz lambası yakardı. Her zaman olduğu gibi hoş kokulu bir tütsü ve frekansı yüksek olduğuna emin olduğu bir müzik ile ortamı hazırladı. Seansın yapıldığı ortam, danışan için olduğu kadar onun için de önemliydi. “Alan” konusunda okuduğu kitaplar ve deneyimleri sayesinde bu konuyu da en az seansın kendi kadar önemsiyordu.
Kapının zili tam zamanında çaldı. Asistanı yeni danışanı içeri aldığında üç saniye içinde hem bedenleri hem de ruhları birbiriyle selamlaştılar. Karşısındaki danışan koltuğuna oturan Zümrüt gülümsemeye çalışsa da endişeli olduğu her halinden belliydi. Birkaç gün önce kısa bir telefon konuşması ile tanışmışlardı ama bu ilk yüz yüze karşılaşmalarıydı. Sesi telefondakinden daha da yumuşakmış diye geçirdi aklından İris. Aynı anda Zümrüt de odayı inceliyordu. Karşısındaki duvarda büyüklü küçüklü sertifikalar asılıydı ama hiçbiri onun için bir anlam ifade etmiyordu. İşini iyi yaptığını duymuştu ve bu hepsinden önemliydi onun için. Gözleri odada gezinirken kitaplıktaki kitaplara gözü takıldı. “Hepsini okumuş mudur acaba?”, diye düşünürken İris sanki düşüncesini okumuşçasına; “Maalesef henüz hepsini okuyamadım. Keşke okuyabilseydim.” diyerek gülümsedi. “Beni biraz kitap koleksiyoncusu gibi düşünebilirsin. Ya biterse ya yayından kalkarsa diye aldıklarım çoğunlukta. “Bir gün hepsini okumuş olabilmeyi hayal ediyorum”, dedi. “Anlıyorum. Ben de bazen çok beğendiğim bir ayakkabının birkaç rengini alırım”, diye karşılık verdi Zümrüt. Ortak bir konu yakalamış olduğunu düşünen Zümrüt, ilk geldiği ana göre biraz daha rahatlamıştı.
Artık başlayabilirlerdi
İris daha önce maille gönderdiği ve Zümrüt’ün doldurarak seansa getirmesini istediği formu çekinerek ona uzatan Zümrüt’ten alıp okumaya başladı. Adeta bir hekimin hastasının bilgilerini özetlemesi gibi o da Zümrüt’ün bilgilerini kendine özetliyor ve Zümrüt’e de onaylatıyordu. Bu arada belki eklemek isteyeceği bir şey olur diye tüm ana başlıkların üzerinden geçiyordu. Bir taraftan da danışanının her hareketini, mimiğini ve duygusunu da gözlemleyip bazı bilgilerin altını özellikle çiziyordu…
“33 yaşındasın, hiç evlenmemişsin, özel bir şirkette mühendis olarak çalışıyorsun ve annen babanla yaşıyorsun”, derken Zümrüt de kafasıyla onaylıyordu. “Telefonda bana bahsettiğin portakal ile ilgili sorunu burada göremedim”, derken Zümrüt hemen açıklama getirdi. “Evet onu yazmadım çünkü ne yazacağımı bilemedim. Kendimi bildim bileli portakaldan nefret ederim. Kokusu midemi bulandırır ama sebebini bilmiyorum.”
“Peki hayat hikâyenin üzerinden şöyle bir geçmeye devam edelim sonra hangi konularda çalışacağımıza birlikte karar vereceğiz.”, diyerek okumaya devam etti İris. “Gördüğüm kadarıyla tekrarlayan bir ilişki kalıbın var. Genelde evli erkekleri hayatına çektiğini ve ilişkilerinin kısa sürdüğünü belirtmişsin. Ayrıca yazdıklarından da baba ile ilişkili bir problem olduğu anlaşılıyor. Para konusunda ‘hep borçluyum, para bana gelir ve hemen gider’ diye bir kaydın olduğunu görüyorum. Çocuklukta yaşadığın iki cinsel taciz olduğundan ve cinsel hayatınla ilgili de problemler yaşadığından bahsetmişsin. Seni buraya getiren konu portakal olsa da hayatını olumsuz etkilemiş olan başka konuların da olduğunu anlıyorum”, dedi İris ve devam etti.
“Tüm bu konuştuklarımızın ışığında bugün hangi konuyu çalışmak istersin?” diyerek sözü Zümrüt’e bıraktı. Zümrüt formu doldururken göz ardı ettiği birçok konu ile yüzleşmesi gerektiğini fark etmişti ama henüz onlara hazır olduğunu hissetmiyordu. “Portakal sorununa çalışalım. Artık bu anlamsız tiksintinin bitmesini istiyorum. Arkadaşlarımla en son yaşadığım olayı size anlatmıştım. Bunun gibi daha niceleri oldu. Önceleri o kadar önemsemedim ama artık bu sorunu çözmek istiyorum.” dedi.
“Değersizlik”
“Bir de eğer bugünkü zamanımız yeterse nasıl bu değersizlikten kurtulabilirim? Onu çözelim istiyorum”, diyerek utanıp başını önüne eğmişti. Bir taraftan da bunları söylerken heyecan katsayısı giderek yükselmişti. Birazdan olacakları çok merak ediyordu.
İris ona gözlerini kapamasını ve başını arkaya yaslamasını söylediğinde midesine sancılar girmeye başlamıştı bile. İris’in yumuşak tonda konuşması ve söyledikleri ile hiç beklemediği bir şey oldu ve Zümrüt birden kendini sanki bir filmin içinde buluverdi. Bu görüntünün içinde üç- dört yaşlarında küçük bir kız çocuğu, bir bahçe duvarının arkasına saklanmış, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bunu İris’e anlatırken aynı anda kendisi de ağlamaya başladı. Bu andan önce ne olduğuna baktıklarında Zümrüt hayretler içerisindeydi. Mahalledeki bir grup çocuk konuşamadığı için bu küçük kızla dalga geçmiş ve ona “portakal” fırlatmışlardı. O an kendini öyle kötü ve değersiz hissetmişti ki sanki bedeni küçülüp enerjisi içine çekilmişti. Çocuk aslında konuşabiliyor ama Türkçe konuşamıyordu. O küçük kız yani Zümrüt’ün üç dört yaşlarındaki o hali, hala kendini orada ve o yaşta zannediyordu. İşte burada da İris ona rehberlik etti bu anıyı dönüştürdüler. Artık Zümrüt’ün bilinç dışında o yaşta kaydetmiş olduğu portakal ve değersizlik bağlantısı ve o ana ait duygusu dönüşmüş oldu. Bundan sonra Zümrüt için “portakal” olması gerektiği gibi bir meyveydi.
…her çocuğun başına gelebilecek cinsten denilip önemsenmeyen konular…
Seans ilerledikçe hatırlamadığı ya da hatırlamayı istemediği kendini değersiz hissetmiş olan başka yaşları ve anıları da bir bir su yüzüne çıkıyordu. Sekiz yaşındayken öğretmeninin sınıfın ortasında ona attığı tokat, 13 yaşındayken dayısının tüm ailenin önünde ona kızması, 14 yaşındayken babasının misafirlerin yanında onunla dalga geçmesi gibi aslında her çocuğun başına gelebilecek cinsten denilip önemsenmeyen konular onun bu yarasına dokunmuştu.
Bu kendini değersiz hisseden tüm yaşları ile ve o durumu yaşamasına neden olan kişiler ile ilgili çalışmalar bitip de iki buçuk saatlik sürenin sonuna geldiklerinde İris’in karşısında, cildi parlamış, daha dik duran ve gözleri ışıl ışıl bakan bir kadın duruyordu artık. Zümrüt bir taraftan olanlara inanamıyor bir taraftan da tekrar tekrar teşekkür ediyordu İris’e.
Bir sonraki randevuda görüşmek üzere Zümrüt odadan ayrıldığında İris’in de yüzünde tatlı bir huzur vardı. Bir kişinin daha hayatına dokunabilmiş olmanın verdiği bu hisle masadaki notlarını toparladı ve Zümrüt’ün dosyasına yerleştirdi.
“Şimdi biraz gidip balkondaki çiçeklerimi sulayayım”, diyerek kendiyle baş başa kalmak üzere odadan çıktı.
Öykünün ilki için; Bir Portakal Sorunsalı
Devamı için; Kime Niyet Kime Kısmet
Görsel: Marc Chagall