Öz-Hakiki
“Olmaz olsun”, dedi senin sevdan. “Olmaz olsun. Bana yalan söyledin hadi beni siktir et kendini kandırdın”, dedi Leyla. Adımları yalpalıyordu, kırılmıştı sol ayakkabısın topuğu. Onca hakareti edeceğine yemin edip çıkmıştı dışarı. 8 cm daha yukarıdan kükremekti amacı. Tüm bağırmaları bittiğinde boyu da sanki içi gibi inmişti. Yağmurun ıslattığı sokaklarda yıkanmak için attı ayakkabıları bir çöp kutusunun başına. “Defolun”, dedi ayakkabılara sanki ayakkabılar bir grup insanlardı ya… Leyla bu der, bazen de değil çoğu zaman diyemez yutuverir kelimeleri. Bu ilk değildi. Leyla severdi hemen, rezervleri hiç bitmeyecek gibi sevdalanırdı. Ama gelmişti 35 yaşına, yürümüyordu hiçbir adamla şöyle günlük güneşlik, sonu hep hüsran. Bu defa hiç olmazdı bir çift ayakkabısına mal olmuştu üstelik. Yürürken “şerefsizzz” çekti bir kez daha.
Yağan yağmurun altında, kırılan topuklu ayakkabısı sayesinde mi bilinmez inmişti sanki kendi gerçekliğine. Sonra ıslak ayakları, saçları, ıslak üstü başı ile oturdu yağmurdan kaçanların doldurduğu bir kafeye. Söyledi bir keyif çayı. Sayamadığı gözler vardı üzerinde nereden baksan yüz seksen altı. İçindeki topuksuz gerçekliğine, çayın sarhoşluğu da eklendi. Lekeler kaldı diye ruhunda, attı kendini kaldırımın ortasına. Başladı bağıra bağıra dansa. “Yıkan ulan”, Leyla dedi. Açtı kollarını doyasıya. Yalnızca kendisi varmış gibi umursamazca. O an aklında bir hayal; bir şirketin ortağı olsa ayrılıp kurardı yeni bir marka. Adı da Öz-Hakiki Leyla.
Görsel: Tukang Coret