theme-sticky-logo-alt

Terapist Pazarcılar

Kadın mutfağa girdi, kapının arkasındaki bez torbalara uzandı, birkaç tanesini iç içe koydu ve mutfaktan çıktı.
Bugün pazar günü, yani semt pazarı kuruluyor. Rengarenk, sıra sıra tezgahlarıyla mizahın beline vuran pazarcıların sahneye çıktığı gün.
Kadının yedi günlük bir haftada istisnasız her hafta mutlu olduğu ve tek geçtiği gün bu, çünkü bugün terapi günü. Bu bir semt pazarı terapisi…
Terapi “ooo hoş geldin abla” karşılamasıyla başlıyor. Her hafta gördüğü tanıdık yüzler onun için eski dostlar. Beyaz Saray’ın kapısında böyle karşılansa bu kadar mutlu olamaz. O kadar büyüyor ki kalbi…
“Gel, sen de gel, ne olursan ol, öyle geeeeeeeelllll” diye bağırıyor meyve satıcısı. Onun tezgâhı en renkli olanı, çünkü fiyat etiketleri bile renkli kartondan. Eski fiyatın üstünü çizmiyor da bir şekle sokuyor. Meğer oğlunun resim yeteneği varmış, çok sevdiği oğluna çizdiriyor, yazdırıyormuş etiketleri bir akşam önceden. O yüzden de diğer pazarcıların yazdığı etiketlerden daha az yazım hatası var bu tezgâhta. Kadın arada minik kurabiyeler yapıyor minik ressama.
Maydanoz, dereotu ve kuzu kulağı alınması gerekenler. Narla karıştırıp bir salata yapacak akşama, biraz da nar ekşisi katacak. Planı yaparken ağzının suyu akıyor. Ağzının suyu akınca limon geliyor aklına neyse ki. Birkaç limon da alınca bu tezgâhtan alacakları da bitiyor.

“Bereket olsun”

… diyerek her tezgâha uğramaya çalışıyor. Ama o da biraz ayrımcı. Geçen yıl pazarcılar için hazırladığı özel Hıdırellez paralarını tezgahlarda birer birer dağıtırken burnunu kıvırıp üstten bakarak bir aşağılama okunu dilinden “Neymiş bu Hıdrellez parası da?” şeklinde fırlatan pazarcıya artık ancak pis bir bakış bereketi bırakıyor. Elinde değil. Bazen kibire kibirle yeniliyor. Farkında ama bu duruma ancak kabul verecek kadar ilerlemiş içinde. “Bu da böyle olsun, her insanı sevmek zorunda değilim” diyerek pazarın yufka ve peynir bölümüne geçiyor. Yufkalar ipek gibi açılmış, yumuşacık salınıyor pazarcının elinde. Arkada oğlu peynirleri tattırıyor müşterilerine. Öyle bir güven var ki pazarcıyla müşterileri arasında. Ne zaman bu tezgâhta birileri peynirin tadına baksa, kesin yeni müşteridir. Nereden geliyorsa bu peynirler, hep aynı lezzetteler.

Güven ne güzel bir duygu. Tam bunu düşünürken pazarcı ona dönüyor ve “Hoş geldin abla, her zamankinden mi?” diyor. Bu da sevdiği bir karşılama, hatırlanmanın onurlandırılmasıyla sanki bir devlet nişanı almış gibi hissediyor ve yeni müşteri ile bakışıyorlar. Yeni müşteri onun eski müşterisi ve artık yeni müşteri buranında bir eski müşteri namzedi… İlişkiler böyle kuruluyor işte güven olduğunda. Kadın yine mutlu dönüyor mutfağa.
Dolu torbaları tezgâhın üzerine koyuyor. Torbalar her kullanımdan sonra yıkanıyor ve pazarda asla yere konmuyor. Hijyen en önemlisi, kalbin temizliği gibi. Torbalardan çıkan her şeyi dolaba yerleştirirken, mutluluğu için pazarcılara dua ediyor, çünkü dünün zorluğunu bugün hafiflettiler, bilmeseler de onlar birer terapist.

Önceki Yazı
İçimdeki Çocuk
Sonraki Yazı
Psikolojik Sağlamlığın Temel Yapıtaşı “Esneklik”
15 49.0138 8.38624 1 1 4000 1 https://daginikkalsin.com 300 0