theme-sticky-logo-alt

Neyi Kontrol Edebildin?

Hayat kendi bildiği gibi, kendi olduğu gibi devam ederken bu esnada ona yirmi sekiz yıldır şahit olan ben, -bakışımla, davranışımla, kelimelerimle, hislerimle, yaşantımla hatta yapabilsem elim kolumla onu tutup kontrol etme içgüdüsüyle dolup taşıyor- bu akışa büyük bir kontrol direnci ile günlerimi geçiriyordum. Bir şeylerin benim bildiğim ya da istediğim, güvenli bulduğum yönden başka bir yöne akmasına hiç tahammülüm yoktu. Bu tedirginlik muhtemelen içinde bir yerlerde neşeli bir kız çocuğu taşıdığını ümit ettiğim “ben”in bisikletle ve denizlerle bile arasını açmıştı. Bisiklet de deniz de benden kendini bırakmamı istediği için, halen bunları yapamamıştım.

Arkadaşlık ilişkilerim de bundan nasibini almıştı, hele gönül ilişkilerine hiç dokunmayayım zira balonları demir parmaklarla ne kadar tutabilirsiniz elinizde?

Bazen kendime soruyorum, neyi kontrol edebildin?

Sen, yaşama bir kan damlası olarak başlarken, doğup emeklerken neyi kontrol edebildin? Peki ilk nefesini alırken?

Uykundayken neyi kontrol edebildin? Şu an burada otururken olmadığın diğer milyon yerdeki neyi kontrol edebilirsin? Bırakmadın ve tuttun da ne oldu?

Hayatı korkularının örgütlemesinde milimi milimine yönetmek, oluşuna ve akışına izin vermemek; kişiyi sanki hayatı çok mantıklı, makul, planlı, disiplinli, olması gerektiği gibi yaşıyormuş hülyasına daldırırken, ona yeni kapıların ihtimallerin açılmasını, gerçek potansiyelini ortaya çıkarmasını, her anlamda zengin biri olmasını, sevip sevilmesini, hatta gününü dolu dolu yaşamasını bile engelleyebilir. Böyle düşününce kontrol, dışı rengarenk güzel görünen, içince bırakamadığın ama içtikçe insanı felç eden bir hap gibi.

Her şeyi kontrol etmek, kendime ket vurduğum ve yaşamın ahengini durdurduğum yerlere, hayatımın kapısına kocaman “durun!” yazmama bakacak olursak iyi bir şey değildi. Zaten yaşam nehrinde akıntıya ters yüzerek ne kadar ilerleyebilirdim?

Tanrı’m ile empati yapıyorum da şu an, beni karşıma alıp neler neler söylemek isterdim. Seni anlıyorum çocuğum, korkma korkacak bir şey yok dese bana, içim ısınsa, belki de çokça diyor, duyayım onu artık, duymaya niyet edeyim.

Yaşam tedirginliğinden benliğim ağrırken, henüz yaşamın güzel tınısını işitmemiş kulaklarıma gelen bir dingin şarkı ile sakinleşeyim. Beni bundan alıkoyan bir şey yok benden başka. Zaten insan yeter ki ikna olsun ve ikna etsin kendini olmaya ve yaşamaya.

Israrla ellerim acıyarak tuttuklarımı, nefes almak kadar kolay doğal ve sıradan bir şekilde bıraksam, Tanrımın bana bahşettiği bu yaşamın en küçük parçası bile “hele şükür” diyecek gibi geliyor. Öyle olsa ne güzel olurdu değil mi, ben yaşamdan korkmasam, ben ötekinden ve benden korkmasam, olmaktan ve ölmekten, başlangıçtan ve bitişten ve var olmaktan.

Bugün tüm satırlarımı, kendisini ifşa ederken parça parça benden dökülüp uçmakta olan yaşam korkuma ve yerine gelen yaşamın her zerresiyle var oluşunu hissedip neşesini sıcacık bir hisle Tanrı’sına heyecanla anlatan bu kıza ithaf ediyorum. Yaşama ve kendimize hoş gelmek dileğimle…

Önceki Yazı
Düz Hazırlık
Sonraki Yazı
Kabullenmek
15 49.0138 8.38624 1 1 4000 1 https://daginikkalsin.com 300 0