theme-sticky-logo-alt

Çiğ Yumurta Falı

Kadın elinde yumurta sepeti ile mutfağa girdi. Arkadaşının hediye ettiği kırmızı metal tavuğun içine yumurtaları yerleştirmeye başladı. Yumurtlanmış yumurtalar tekrar yumurtlanacaktı, temcit pilavı dedikodular gibi…
Tavuğun içine sığmayan iki yumurtayı tezgâhta bırakıp tavuğu mutfaktaki köşesine kaldırdı kadın. İçi dolu tavuk daha bir anaç gözükürdü gözüne niyeyse. Tavuk pek bir salınıyordu içinde yumurta olduğunda.
Kadın iki yumurtayı eline aldı, evirdi, çevirdi. Kabuklarını inceledi. Çok kırılgan geldi yumurtalar, kalbi gibi… Bazen ne yapılacağı bilinmeyen, bilinmediği için kırılan, içi ortaya çıktığında elinden kayıp giden yumurtalar gibiydi kalbi. Birden kalbinin içinde kaydığını hissetti, yerinden oynamıştı. Biraz sıvışmış, biraz yamulmuş, toparlanmaya çalışıyordu sanki.

Bir kadın, bir erkek

Kadın yumurtalara yakından baktı, o sırada yumurta kabukları şeffaflaştı, içi görünmeye başladı. Yumurtanın içinde bir kadın, bir erkek vardı. Kadın yere, erkek kadına bakıyordu. Kadın erkeğe, erkek yere bakıyordu. Bir türlü bakışları buluşamadı, sanki yumurtanın içi gibi kaçıngan, kabukları gibi kırılgandılar ikisi de. O sırada bir çıt sesi geldi kabuktan. Kırılganlığın kırılma noktası işte bu sesti.
Kadın gözlerini sabit tuttu erkeğin yüzünde. Erkek sabit tuttu kalbini kadının kalbi önünde. Kadın elini uzattı, erkek kadının elini tuttu ve yumurta kırıldı kadının elinde. İçi akıyordu parmaklarının arasından. Kadın hemen lavaboya koştu ve kabukları lavabonun içine bıraktı. Çiğ yumurta parmaklarının arasından akarken kadının yaşayamadığı yıllar da akıp gidiyordu. Yumurtanın sarısı beyazına karışırken geçmiş gelecek birbirine giriyordu. Kadın yumurta iyice akana kadar bekledi. O beklerken kalbi yerini buldu. Tekrar yerinde atmaya başladı. Kadın elindeki diğer yumurtayı lavabonun kenarına bırakıp musluğu açtı ve suyla yumurtanın birleşmesini izledi, parmaklarını suyun içinde çevirdi. O parmaklarını çevirdikçe olay örgüsü değişiyordu, örgünün ipleri çözülüyor, ilmekler düzeliyordu.
Musluğu kapadı, eline bakmaya devam etti, bu sefer avuç içine bakıyordu, bir zamanlar sevdiğinin isminin baş harfinin avucunda olduğuna yemin edebilirdi ama şimdi harfi göremiyordu. Eeee, böyle olması normal değil miydi? Sevdiği hala ne kadar sevdiği olabilirdi?

Emek var mıydı, olmuş muydu?

Sevginin emek olduğunu söylemez miydi iki Yeşilçam devinin yaşanmamış gerçek aşkını bir şekilde tekrar yaşayamadıkları filmin sonunda? Emek var mıydı, olmuş muydu? Belki olmuş olacaktı, belki olur gibiydi, belki olacak olandı, ama hiçbiri olmadı. Sonuç başka bir tercihti, başka bir kulvara gitmek, başka bir koşu arkadaşı bulmak, hayat planına başka bir yerden başlamaktı. Bu tercihi o mu yapmıştı yoksa erkek mi? Tercih kime aitti? Kadın eline baktı, çiğ yumurta falı var mıydı acaba? Belki anneannesi olsa, söylerdi ona.
Omuz silkti kadın farkında olmadan. Ne zaman çaresiz olsa ne zaman cevabı bilemese, kaçmak istese, bir şey hoşuna gitmese, omuz silkerdi, sanki o istemediği neyse üzerinden atar gibi. O zaman hafifleyeceğini sanırdı, ama omuzlarından atmak istediği şey çiğ yumurta gibi olurdu, sıvışırdı omuzlarına, aşağı doğru akar, kollarında biraz biraz takılı kalırdı. Yine tam atamamıştı.
Kadın diğer yumurtaya baktı, ellerini iyice yıkadı hiç sabunsuz, hiç ağlamadan. Biri gittiyse, diğeri kaldı dedi. O gitti, ben kaldım. Ben şimdi pişebilirim. O çiğ, hiç pişmedi. İşte fal buydu. O pişmeye gönüllü değildi. O yüzden gitmişti. Bu doğru olabilir miydi? Belki… Yine de kadın rahatladı. Yumurtanın içine sıkıştırdığı hayat civciv olup uçamasa da kanat çırpmaya başlamıştı. Lavabodan çıkabildi sonunda kadının yumurtada bıraktığı parça civciv olarak. “Yeni bir ben”, dedi kadın. Dedi ama bir yandan da bu deyimin ne kadar klişe olduğunu düşündü.
Kadın elinde kalan yumurtayı aldı ve ona bakıp bu yeni ben dedi. Henüz kırılmamış, kırılmaya gönüllü, pişmeye gönüllü, dönüşmeye gönüllü. O zaman şimdi ona yeni bir hayat arkadaşı bulmak gerekliydi.

Bir yumurtanın iki yarısı

Kadın dolaptan tereyağını ve peyniri çıkardı. Emaye tavayı aldı, içi beyaz, dışı kırmızı tavaya yumurta sarısı yakışırdı. Tereyağını erittikten sonra yumurtayı tavanın kenarında kırıp iki yarımı birbirinden ayırdı. “’Biz bir elmanın iki yarısıyız’ derler de yumurtanın ikiye bölünmüş yarımları da olabiliriz” diyerek çiğ yumurtayı tavaya döküverdi. Yumurtanın sarısı tam tavanın ortasında duruverdi, beyazlar hayalindeki gelinliğin volanlı etekleri gibi sarıyı çevreleyiverdi. Çiğ yumurtanın pişme aşamasında renklerin değişmesini izledi, ilişkilerin zaman içinde katılaşıp sınırlanması gibiydi. Yumurtanın üzerine biraz tuz, biraz sumak ekledi hayatın hediyelerini kabul etmek iyi olurdu. Bunlar bazen iyi gibi görünmese de hepsi tekamülün birer yapı taşıydı. Zamanında gelirse hayatın içinde erir, seni tatlandırırdı. Zamanında olmazsa sen değil, o katılaşır, ayağına çelme takardı engel olarak.

Neden olmasın?

Yumurta pişti, kadının içine kokusuyla birlikte huzur da doldu. İçindeki geçmişin bitmemiş acısı lavaboda akıp gitmiş, yeni hayatı kendine görünür olmuştu. Şarkılardan fal tutanlara inat, o yumurtadan fal bakmıştı. “Bundan daha iyi nasıl olur?” diye sorup duranlara inat, “Neden olmasın?” diye sormaya başlamıştı.
Yumurtayı mutfaktaki en yeni tabağa koydu, alt çekmeceden gümüş çatal ve bıçağı çıkardı. Çiçekli peçeteyi de yanına aldı. Masa düzenini tamamlamak için bir de mum yaktı, gümüş şamdanda aşk kırmızısı bir mum. Babaannesinin özel günler için sakladığı şamdan her zaman mutfakta dururdu çünkü babaannesine göre aşkın yaşam alanı mutfaktı. Oturdu, dizlerine peçeteyi serdi ve yumurtayı nazikçe kesip minik bir parça ağzına attı. Gözlerini yumdu, gördüğü perdede artık yalnız değildi.

Önceki Yazı
Kundalini Yoga Psikolojisi: “Yoga” ve “Tantrik Yoga”
Sonraki Yazı
İyi ki mutfak var
15 49.0138 8.38624 1 1 4000 1 https://daginikkalsin.com 300 0