theme-sticky-logo-alt

İyi ki mutfak var

Hiç merak ettiniz mi, bu mutfak nasıl bir yer?

Haydi biraz gezelim mutfağı. Mutfağın giriş kapısı koyu yeşil ahşap renkte, kapı kolu eskitme antik renkte, ortası porselen. Mutfağa girince ortada bir masa karşılıyor sizi. Masa en çok göze batan şey mutfakta, merkezde olmanın rahatlığını ve dengesini yaşar gibi tam ortasında her zaman bir kır çiçeği duruyor. Mutfak kalbin aynası, masa da mutfağın aynası, çiçek de mutfağın kalbi.
Mutfağın iki köşesi L biçiminde tezgâh. Bir tezgâhta lavabo, önünde pencere var. Pencerenin çerçevesi de ahşap ama beyaz. Üst tarafında renkli camlar var çünkü burası çok eski bir ev. Mutfağın tavanı da evin diğer odaları gibi yüksek. İnsana ferahlık veriyor. Eğer nefes almak isterseniz bu eve girin bence. Girer girmez, “oh be” diyebilirsiniz.

Ev insanın kalesidir

Ortaçağ’dan sonra ne değişti? Kaleler eve dönüştü. Dünya sahnesinde değişen en büyük şey buğdayın yetiştirilmesi sonra da buğdayın genetiği ile oynanması. Mutfağımız buğdayla oluştu, buğdayla bozuldu. Tarım toplumu olunca durduk, sahneleri kurduk, o sahnelere tıkıldık. Şimdi sanıyoruz ki modern olduk, ilerledik. Bir fabrika bacasından çıkan dumanda tanrısallığımızı ilan ettik. Kendi gücümüzden korktuk, korkumuzun görülmesinden korktuk ve buğdayın hallerini yoğurduk. Önce ekmekle başladık, en son ünlü pastaneler ve kafeler mutfak sahnelerimiz. Biz mutfakta başroldeyken artık başka mutfaklara misafir olmaya başladık. Dünya zaten bir misafirhane ama biz bu misafirlik işini biraz abarttık ve hiç sorumluluk almamaya başladık. Bir baş köşe bulduk kendimize, garsona “pencere kenarı olsun” dedik, orada oturduk ve ayağımıza servis bekledik, başkalarının önümüzden akan hayatlarını izlerken.
Hem bekledik hem izledik. Sonuç olarak alacağımızı sanırken hep verdik. Beklerken zamanımızı, izlerken tüm tanrısallığımızı. Geriye ne kaldı? Pörsümüş ruhlarımız ve biten zamanların içindeki küçük ancıklar.
O yüzden bu mutfak önemli. Kendimi izliyorum ben burada. Bir yemek yapmak sadece yemek yapmak değildir. O yemeğin ayrıntılarının bir yolculuk sonunda, yemek olmanın başlangıcında buluşmasıdır. O ayrıntılar izlenmemiştir, onlar için emek verilmiştir. Birileri tohumları almış, ekmiş, sulamış, çapalamış, hasat etmiş, yüklemiş, nakliyesini yapmış, tezgahlara dağıtmış, satmış, taşımıştır. Uzun bir yoldur bu, kimin eli ne kadar değdi bilinmez ama el değmeden olmaz. O elde yürekler atmıştır.

Bugün ne pişirsem?

İşte mutfakta o yürekler bir araya gelir. Senin yüreğinin değmesini beklerler. Sen biraz düşünürsün, her gün baklava yese sıkılır insan, değişiklik gerek insana. O yüzden aynı şeylerle farklı tarifler yazılmıştır. Bazen bir tarife çok takılırsın. İçinde bir yerlerde o yeşillikten gelen bir şeye ihtiyacın vardır, belki geldiği yerin toprağından fışkıran bilgiye, belki de güneşten gelen sıcağa. Sonra bir anda kesiliverir, bedenin doymuştur, başka bir arayış başlar. O yüzden pişirmeden düşünürsün, bu defa ne pişirsem? Annelerin kâbus sorusudur bu: “Bugün ne pişirsem?”, takvimlere başlık olması bundandır. Bilirler, annelerin en çok buna ihtiyacı vardır. Mevsimlere göre beslenmek ister bedenin ama zihnin değişiklik ister. Zihnin oyun oynar seninle. Bunu bilen oyun kurucular zihnini de kurarlar, hep önüne değişik şeyler sunarlar. Kış mevsiminde karpuz yemeyi olay sanırsın örneğin, zihnin coşar ama bedenin küser, anlamazsın.
Mutfak böyle muhteşem bir yerdir işte. Her şey burada tezahür eder. Oyunlar, kurgular, yazgılar ve yargılar… Çünkü hepsi sana ait bedenlerden çıkar, çünkü bu mutfakta beslenirler. Ne demişler; “ne yersen o’sun”. Yediğinin sana ne verdiğini biliyor musun, dinledin mi hiç mutfağın sesini, midenin sesini?
Mutfak kültürdür, mutfak özündür. O işin mutfağında pişti dedikleri kişi saygı görür örneğin, çünkü mutfağın tüm ayrıntılarını biliyordur, tezgâh da silmiştir, çöpü de dökmüştür. Herkese nasip olmaz bu mutfak işi. Egonun maskelerine pek bir önem veriyorsan giremezsin mutfağa, ne kepçe tutma gücün vardır aslında ne de sebze yıkama raconu bilgin… Şeytan ayrıntıda gizlidir, insanlık için büyük adımlar için mutfağa küçük küçük adımlarla girmek gereklidir. Mutfak hayatı işleme yeridir çünkü. Herkes mutfağa girse dünyada kim bilir neler olurdu, düşünsene.

Bu mutfak da böyle bir yer işte

Zemininde eskiden kalma çiniler var. Bazı yerleri soluk çok basılmaktan, o solukluğun içinde kaç soluk olduğunu kimse bilmiyor, kaç soluk alındı, kaç soluk verildi burada, kaç defa mumları üflenecek pastalar yapıldı onu da bilmiyorum. İçimde bir yerlerde o bilginin soluduğunu hissediyorum sadece.
Bir tel dolap var burada, mutfağın havasına uygun, hala minik kapakları açılan, buzdolabına karşıdan dik dik bakan tel dolap. İçinde bazen mektup bile saklanmış, sevgiliye yazılmış ve verilememiş mektupların naylon koruyucu örtülere yapıştığı, aşkların saklandığı sevgili dolap.
Ve bir sürü tezgâh altı çekmece, mutfakta ne kadar yaşamsal alet varsa hepsinin de yer bulabildiği çekmeceler… Bazen anılar çıkıveriyordu içlerinden bazen sadece bir tabak… İçinde ne varsa dışında da o var ve mutfak sana neye ihtiyacın varsa onu veriyor. Bazen yemek, bazen dönüşüm. Bazen bir tarife, bazen bir taziye…
İyi ki bu mutfak var.

Önceki Yazı
Çiğ Yumurta Falı
Sonraki Yazı
Bilememek
15 49.0138 8.38624 1 1 4000 1 https://daginikkalsin.com 300 0